Sayfalar

29 Ağustos 2016 Pazartesi

KURTULUŞ’UN KAHRAMANLARI



RUMELİ’NDEN ANADOLU’YA TAŞINAN YÜREK;
KÖPRÜLÜLÜ HAMDİ BEY(1)
26 Ağustos 2016
İbrahim Fidanoğlu


Onlar ki uyup hainin iğvasına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
Nazım HİKMET


Edremit’in içinden; Cumhuriyet Parkı’nın hemen sağından bir yol çıkar Kaz Dağları’na doğru. Kızılçamlarla kaplı bir güzergâhtan ilerleyen yol, çok sonra sizi Kaz Dağları’nın arasındaki geniş düzlüklerle kaplı İlkçağ’dan kalma ismiyle anılan Agonya Vadisi’ne ve onun içinde yer alan bir dizi kasabaya götürür. Balıkesir’in Balya Kasabası’na doğru ilerleyen karayolunun üzerinden geçtiği Agonya Çayı sular bu toprakların bir kısmını; bir kısmını da Kurtuluş’un unutulmuş kahramanlarının akan kanları…

 
 Balya yolunda Büyük Agonya Köprüsü

Kalkım, Hamdi Bey ve Pazarköy, bugün Büyük Agonya düzlüğünde yer alan yerleşimlerden bazılarıdır. Dünya çapında tanınmış film yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan’ın memleketi de olan ve belki de en önemli çalışmalarından birisi olarak kabul edilebilecek Kasaba filmine hem ruhunu, hem de mekânsal dokusunu katan Yenice Kasabası ise Büyük Agonya Vadisi’nin sırtını dayadığı bir tepenin ardında ve daha kuzeydedir.

 Yenice Kasabası

İçine kapanık, zamanın sanki durup dinlendiği, küçük insan hikâyeleriyle örülmüş hayatların yaşandığı kasabalarda eski zamanlara dair anlatılacak ne vardır? Cumhuriyete ve kurtuluşa dair ne vardır? Yenice’de, Agonya Vadisi’nde, daha ötelerde; Kaz Dağları kütlesinin kuzeye ve denize doğru alçaldığı Biga dünyasında; o karabasan gibi Anadolu’daki kasabaların üstüne çöken bir iklimde hatırlanacak derin hafızaya dair ne vardır?

 
Biga Çayı

1.Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Mütarekesi bir anlamda Osmanlı Devleti’nin ölüm fermanı demektir. Mütarekenin içeriği doğrultusunda, ordu terhis edilecek, mühimmat ve donanımına el konulacak; Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın denetimi İtilaf Kuvvetlerinin eline geçecektir. Onlar, kendi güvenlikleri açısından lüzum gördükleri her noktayı işgal edecekler, böylece Anadolu’da ve Rumeli’nde İtilaf Devletleri lehine tam bir hâkimiyet tesis edilmiş olacaktır.

Mondros Mütarekesi’ne konu olan söz konusu cephaneliklerden birisi de Gelibolu kıyısında bulunan Akbaş Cephaneliği’dir.

Akbaş Cephaneliği’nden ve Köprülülü Hamdi Bey’den Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta şu şekilde söz etmektedir:

 
 Kurtuluş'tan sonra; Cumhuriyet'te Biga'da Atatürk'e saygı...

“Efendiler, Rauf Bey’e yazdığımız son şifrede, Akbaş Cephaneliği’ndeki cephanenin bir kısmının İngilizlere verilmesine yardım ettikleri yolunda bir eleştiri vardı. Bu meseleyi biraz açıklayayım.

Rumeli sahilinde, Gelibolu yakınlarında, Akbaş denilen yerde, bir cephane deposu vardı. Orada Fransızların eli altında bol miktarda silâh ve cephane bulunuyordu. Hükûmet, İtilâf Devletleri’ne tamamiyle boyun eğmiş görünmeyi yararlarına uygun saydığından, sözünü ettiğim cephanelikteki silâh ve cephanenin bir kısmını İtilâf Devletleri’ne vermeyi vaadetmiş. Onlar da Vrangel ordusuna göndereceklermiş. Rusya’ya nakli için bir Rus vapuru da Gelibolu’ya gelmiş. Hükûmet daha önce, İstanbul’daki teşkilât başkanlarımızın izin ve yardımlarını da sağlamış…

Halbuki Efendiler, Köprülülü Hamdi Bey adında kahraman bir arkadaşımız, Kuva-yı Milliye’den bir müfreze ile 26/27 Ocak (116) 1920 gecesi, sallarla Rumeli sahiline geçti.

Akbaş cephaneliklerini ele geçirdi. Depo bekçileri olan Fransızları tutukladı ve haberleşme hatlarını kesti. Silâhların hepsini cephanenin bir kısmını ve muhafız Fransız askerlerini de gözaltında Lâpseki’ye nakletti. Silâhları ve cephaneyi Anadolu’ya gönderdikten sonra, Fransız erlerini iade etti. Akbaş deposunda sekiz bin Rus tüfeği, kırk Rus makineli tüfeği, yirmi bin sandık cephane bulunduğu tahmin ediliyordu (Belge: 239).

Bu olay üzerine, İngilizler, Bandırma’ya iki yüz kişilik bir kuvvet çıkardılar.

İtilâf kuvvetlerinin, millî savaş bölgelerinin gerilerinde İtilâf Devletleri askerlerinin de bulundukları yerlerdeki depolarda bulunan silâhların ve cephanenin başka yere nakli, kullanılamaz duruma getirilmeleri veya bu gibi yerlerin işgal edilmeleri ihtimaline karşı, komutanlara verdiğimiz emirde, bazı tedbirler tavsiye etmekle birlikte, bütün komutanların büyük bir kararlılık ve kesinlikle hareket etmeleri gereğini bildirdik (Belge: 240)”(2)

Köprülülü Hamdi Bey’in Hikâyesi

“Başında koyu kazak karası bir kalpak… Çehresinde simsiyah bir Cemal Paşa sakalı… Sırtında rütbeleri sökülmüş, kışlık, haki, eski bir subay ceketi… Ayaklarında yün konçlu bir çizme…

Bacağında asker pantolonu… Sap elinde Karabağ filintası… Sol elinde sapı gümüş bir kamçı… Göğsünde, birkaç bölüğe yetecek kadar mermilerle dolu fişeklik… Belindeki fişeklikli kemerden sarkan bir barabellum… Boynuna geçirilmiş bir kayışta sallanan bir askeri zays dürbünü… Yine boynuna geçirilmiş bir başka kayışa takılmış kocaman harita çantası… Ve belinden sarkan bomba…”

 
 Köprülülü Hamdi Bey

Hemşerisi ve silah arkadaşı Kazım Özalp onu bu şekilde anlatıyor.

Biz ise hayatından başlayalım:

Bugün içinden Vardar geçen Makedonyalı Veles şehridir aslında Köprülü. 19.yy.ın sonlarında Balkanlar’da yükselen milliyetçilik rüzgârları ve onun arkasından gelen Rumeli yangınları, Anadolu’ya doğru yönelen bir bozgunun ilk işaretleridir sanki. Köprülülü Hamdi Bey, böylesine zor bir zamanda ve kanlı bir coğrafyada 1886 yılında Makedonya’nın ortalarındaki Köprülü kasabasında dünyaya gelir. Babası Kolağası İbrahim Bey’i küçük yaşlarda kaybeden Hamdi Bey’i dayısı Celalettin Bey yetiştirir. Köprülü ve Üsküp’te tamamladığı ilk ve orta öğrenimi sırasında Rumeli ateşler içinde yanmaktadır. Büyük devletlerin desteğinde Balkanlar’dan kazınıp atılmaya çalışılan Osmanlı Devleti’nin bu acılı yıllarında Hamdi Bey, kendisini Mülkiye’de ve İstanbul’da bulur.

 
Veles ya da Köprülü Kasabası; yıl 1863; içinden Vardar geçen şehir...

Mülkiye’de iken ülkede II. Meşrutiyet ilan edilir. Kendisi de bu politik rüzgârlardan elbette etkilenir; yurtsever kimliğiyle öne çıkar Hamdi Bey bundan sonraki yaşamında hep…

Hamdi Bey, Mülkiye öğrenimini bitirdikten sonra İhtiyati Zabit Mektebi’ne (Yedek Subay Okulu) gider ve 1911 yılında buradan da asteğmen olarak mezun olur. Bundan sonraki hayatı, eğitim hayatının gerektirdiği bir çizgide seyreder hep; bazen bir mülki idare amiri; bazen vatan savunmasında bir asker olarak…

Kosova’da maiyyet memuru olarak başladığı meslek yaşamı 1912’de Balkan Savaşı’nın başlamasıyla kesikliğe uğrar; yedek subay olarak orduya katılarak Kumanova Cephesi’nde Sırplara karşı savaşır. Vardar Ordusu’nun ricatıyla cephenin çökmesi ve Osmanlı birliklerinin dağılması üzerine, 200 kişi civarındaki kuvvetiyle çete savaşı vererek Edirne’ye dek çekilir ve burayı savunan Şükrü Paşa’nın kuvvetlerine katılır.

 
Edirne Müdafii Mehmet Şükrü Paşa

Onu yakından tanımış olan hemşerisi ve silah arkadaşı Kâzım Özalp'in anlattığına göre; önceleri bir fikir adamı olan, okumayı seven, şiir yazan, boya kalemi ile resim yapan, ut, keman, tambur çalan, şık ve temiz giyinen, her gün tıraş olmayı ihmal etmeyen titiz maiyet memurundan, zamanla gözünü budaktan esirgemeyen bir mücadele adamı ortaya çıkmıştır.

Edirne'nin Bulgarlardan geri alınmasından (10 Temmuz 1913) sonra Hamdi Bey, Edirne Polis Müdürlüğü İdâri Bölüm Başkanlığı’na, birkaç ay sonra da Edirne'ye bağlı Demirköy Kazası kaymakamlığına tayin olur. Bulgar sınırından sızan çetelerle sürdürülen mücadeleleri bizzat yönettiği bu görevdeyken iken I. Dünya Savaşı patlar. 1915'te Malkara kaymakamı, 1916'da Keşan kaymakamı görevlerine atanır. Çalkantılı bir politik iklimde arka arkaya görev yerleri değişen Hamdi Bey, bir süre sonra Keşan'dan Balıkesir'in Sındırgı Kazası kaymakamlığına, 13 Temmuz 1917’de de Edremit kaymakamlığına getirilir.

 
Köprülülü Hamdi Bey, Edremit Kuvayı Milliye Teşkilatı Başkanı Seyit Sait Bey ile birlikte

Mondros Mütarekesi imzalandığında Edremit Kaymakamı olan Hamdi Bey'in esas mücadelesi ve çalışmaları bu tarihten sonra olmuştur. Öncelikle Edremit'te Darü'l-Eytam'ı (Yetimler Yurdu) kurarak işe başlar. Kaymakamlıktan ayrıldığı zaman burada 105 şehit yavrusu barınmaktadır. Halkla ve özellikle gençlerle diyalog kurmada çok başarılı olan 29 yaşındaki bu genç kaymakam, 25 Nisan 1918'de Edremit İdman Yurdu'nun, bir gazetenin ve basımevinin kurulmasına öncülük eder. Kaz Dağları’nda türeyen Rum çetecilerin Türk köylerine yönelik yıldırma faaliyetlerine karşı takibatta bulunur.

 
Bir Edremit panoraması; Cumhuriyet dönemi

Edremit Kaymakamlığı görevinden 9 Nisan 1919 tarihinde Damat Ferit Hükümeti tarafından azledilen Hamdi Bey, Batı Cephesi’nde Kuvayı Milliye’nin oluşturulması sürecinde; bölgede Ali Çetinkaya'nın yanında görev alır. İlerleyen zamanlarda Ali Çetinkaya ile yönetim anlaşmazlığına düşen Hamdi Bey, Burhaniye’den ayrılarak Balıkesir’de kurulmuş olan Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti bünyesinde; Biga ve Yenice yöresinde çalışmalarını sürdürür.

 
 Nafia (Bayındırlık) Vekili ve Afyon Mebusu Ali Çetinkaya; 16 Teşrin-i sani (Kasım)  1926

Bu sıralar İstanbul Hükümeti tarafından Anadolu’da filizlenmekte olan Kuvayı Miliye Hareketini boğmak üzere isyanlar tertip edilmektedir. Bunlardan en önemlilerinden biri olan Çerkes asıllı Anzavur Ahmet’in liderliğindeki gerici ayaklanmanın etkin olduğu yöreler, Hamdi Bey’in de faaliyette bulunduğu Adapazarı’ndan Bandırma ve Biga’ya uzanan geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır.

Hamdi Bey, Biga’da neler yaptı?

Gelibolu kıyısında bulunan ve Senegallilerden oluşan Fransız birlikleri tarafından sıkı bir şekilde korunan Akbaş Cephaneliği’ndeki askeri malzemeye el konulması fikri böyle bir ortamda ortaya çıkar. Hamdi Bey, baskının hazırlık ve planlarını yapmak üzere Biga’ya gelir. Bu sırada Biga çevresi oldukça karışıktır. Kara Hasan Çetesi’nin Biga’daki faaliyetleri Biga’da kurulan Müdafaa-ı Hukuk Heyeti’ni sıkıntıya düşürmüştür. Hem Biga çevresinin asayişini sağlamak, Kuvayı Milliye Hareketi’ni bölgede güçlendirmek ve baskın planlarını yapmak üzere Balıkesir Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti tarafından Hamdi Bey görevlendirilir. Hamdi Bey, Biga’ya; 1920 yılı Ocak ayının ilk haftasında arkadaşı Dramalı Rıza Bey ve 37 kişilik bir kuvvetle birlikte gelir.

 
Biga'nın eski fotoğraflarından biri; önde Biga Çayı; arkada şehir...

Kısa süre içinde kasaba ve çevresinde düzeni sağlayan Hamdi Bey, başlangıçta Anzavur Ahmet’e karşı milli kuvvetlerin yanında çarpışan Kara Hasan ve çetesini de başına buyruk hareketleri yüzünden tutuklayarak hapse atar. Bu olaydan sonra Biga ve civarında milli teşkilata karşı güven giderek artar.

“Akbaş Cephaneliği Baskını öncesi hazırlıklar

Akbaş, Gelibolu Yarımadası’nın doğusunda Büyük Anafarta ve Suvla körfezine giden yolun geçtiği Yalova Deresi ağzında küçük gemilerin demirlemesine elverişli bir koydur. Burası 1.Dünya Savaşı'nda Çanakkale Boğazı'nı savunan Türk kuvvetlerinin de ikmal işlerinde kullanılmıştır. Burada bulunan cephaneliği, Fransız askerleri çok sıkı bir şekilde koruyorlardı. Ayrıca İtilaf Devletleri donanmasına mensup küçük büyük birçok savaş gemisi boğazda devriye gezerek kuş uçurtmuyorlardı. İngiliz savaş gemilerinin üssü olan Çanakkale'nin Akbaş'a uzaklığı torpido hızıyla 15-20 dakikalık mesafede idi.

Cephanelik ile Gelibolu ve Gelibolu ile de Çanakkale'nin telefon bağlantısı vardı. Öte yandan bölgedeki Rumlar, Türklerin her hareketini yakından takip ediyorlar, şüphelendikleri en ufak hareketi İtilâf kuvvetlerine ihbar ediyorlardı. Böyle bir durumda cephaneliğe baskın yapıp silah ve cephaneyi kaçırmak çok tehlikeli bir iş idi. Buna rağmen baskın gerçekleştirilmiştir.

Hamdi Bey, bölgede incelemeler yapmak için çok güvendiği arkadaşı Dramalı Rıza Bey'i bu işe memur etti. Yanına iki arkadaşını alan Rıza Bey, kıyafet değiştirerek Biga'dan ayrıldı. Lapseki'ye geldi. Oradan Bergos’a (bugünkü Umurbey) geçerek Nahiye Müdürü Reşadettin Bey ile buluşup Gelibolu'ya geçti. Burada gerekli temaslara yardımcı olan Reşadettin Bey geri dönmüştür.

 
Biga Bayram Yeri Sokağı; Himaye-i Etfal Cemiyeti önü

Dramalı Rıza Bey, Gelibolu yakasında bir hafta kaldı. Burada kaldığı süre içinde, köylü kıyafetine girerek cephanelik yakınlarında incelemeler yaptı. Orada tanıştığı bazı kişilerden bilgiler topladı. Özellikle cephaneliğin depolarının nasıl korunduğunu, Subay ve erlerin yatakhanelerinin bulunduğu yeri, nöbet yerlerini, nöbetçi sayılarını zamanlarını, telefon hatlarını, depolardan kuyuya giden yolları, kıyıda kayıkların yanaşabilecekleri müsait noktaları, her şeyi araştırıp notlar aldı.

Çevre köylüleri Fransızlara tavuk yumurta ve meyve satarlardı. Rıza Bey de yanındaki arkadaşlarıyla satıcı kılığında cephaneliğe girmeyi başardı. Biraz da ucuza vererek Fransızlarla ahbaplık kurdu. Bütün gerekli bilgileri topladı. Ayrıca Müstahkem Mevki Komutanı Miralay Halit Bey ile de anlaşıp, baskın sırasında yardım sözü aldı.

Daha sonra Biga'ya dönen Dramalı Rıza Bey, Hamdi Bey ile durumu değerlendirdiler ve baskın plânını hazırladılar. Hamdi Bey, durumu şifre ile Balıkesir'deki Kâzım Bey'e bildirmiştir.

Baskın için vakit kaybedilmedi. Etraf casuslarla dolu idi. Onun için Hamdi Bey, baskın için seçtiği adamlarıyla Biga'dan ayrılışı; Kara Hasan çetesinden kaçanları takip süsü vererek gizlemiştir. Yol boyunca da herkese bir sözde takipten bahsedildi. Resmi belgelere göre Hamdi Bey ve arkadaşları 18 Ocak 1920'de Lâpseki’ye gelmişlerdir. Ertesi gün Dramalı Rıza Bey yanına aldığı 30 kişi ile yine kaçakları takip edip yakalamak bahanesiyle oradan ayrılıp Lâpseki’de kaldı.

Hamdi Bey Lâpseki'ye geldiği gün Mülkiye'den arkadaşı olan Kaymakam Hasan Basri Bey'i ziyaret etti. Ve ona baskın konusunda açıldı. Plânı anlattı ve kaymakamdan kayık ve motor bulunmasını istedi. Bütün ihtiyaçlar için hazırlıklar tamamlandı.

 
 Biga Şehitler Abidesi

Dramalı Rıza Bey ise, Bergos Nahiye Müdürü Reşadettin Bey ve karakol komutanını durumdan haberdar etti. Umum Kuvayı Milliye Komutanı Hamdi Bey'in Bergos'a geleceğini bildirdi. O gece Bergos'a gelen Hamdi Bey, Müdür Reşadettin Bey ve arkadaşlarıyla bir toplantı yaptı. Bu toplantıda müdürden sadece eşkıyaların arandığının, halkın rahatsız edilmeyeceğinin bildirilmesini istedi. Böylece dikkat eşkıyalar üzerine çekildi.

Hamdi Bey, Lâpseki'de üç gün kaldı. Bu süre içinde gerçekten eşkıya takibi de yapıldı. Bu arada Rıza Bey gizlice Gelibolu yakasına geçerek baskınla ilgili son hazırlıkları yapmıştır. Hamdi Bey Lâpseki Şube Başkanı ve jandarma komutanıyla da anlaştı. İki adamını asker kaçağı imiş gibi jandarma muhafazasında Gelibolu Müstahkem Mevki Komutanlığı'na yolladı. Komutan Halit Bey durumu bildiğinden, bu iki kişiyi Akbaş Cephaneliği'ne şevketti. Cephanelikteki Türk komutan Bahri Bey şüpheci bir kişiydi. Onları sorguya çekti. Sözde kaçaklar açık vermediler. Bunun üzerine bu iki kaçağı cephanelikte görevlendirdi. İki gün sonra da Hamdi Bey'in adamlarından Yüzbaşı Davut Bey, Akbaş'ta Türk Muhatız Birliği'nin komutan yardımcılığı göreviyle cephaneliğe gitti. Bu sırada Rıza Bey de civar köylerden ve çetelerden adam ve amele tedariki işlerini tamamlamıştı.

Hamdi Bey de işleri düzene koyduktan sonra Lâpseki'den ayrılıp Bergos'a geldi (23 Ocak 1920). Baskın gününe kadar orada kaldı. O tarihlerde İstanbul'da Boğaz Komutanı Galatalı Şevket Bey idi. Miralay Kâzım Bey 14. Kolordu Komutanı vekili sıfatıyla Şevket Bey'e bir telgraf gönderip, Ondan Lâpseki ve Karabiga dolaylarından kalan kolorduya ait eşyanın Bandırma'ya nakli için acele bir motor gönderilmesini istedi. Ayrıca motora Lâpseki'den bir memurun bineceğini, kaptanın bu memura göre hareket etmesinin bildirilmesi rica etti. Aslında böyle bir eşya yoktu. Motor baskında ele geçirilecek silah ve cephane yüklü kayık ve mavnaları Anadolu sahiline çekecekti. Lâpseki'deki kolordu memuru ise kendini bir subay olarak tanıtacak olan Hamdi Bey'den başkası değildi.

 
 Biga Şehitliği

Baskın Gerçekleşiyor

Baskın gecesi İstanbul'dan gönderilen Bolayır Vapuru ile Lâpseki'den gelen kayık motor ve mavnalar Bergos'da toplanmış, emir bekliyorlardı. Baskın için 26 Ocak 1920 günü akşamı harekete geçildi.

Bergos'ta bulunan Hamdi Bey iskelede kaldı. Otuz kadar adamı motorlarla karşıya hareket ettiler. Bu sırada Dramalı Rıza Bey ve arkadaşları Akbaş Cephaneliği'ni basmış, nöbetçileri etkisiz hale getirerek uykudaki Fransa'nın Senegal'den getirdiği sömürge askerlerini de hiçbir direnişle karşılaşmadan teslim almışlardı. Depolardaki silâh ve cephane 150 kişilik bir yurtsever grubuyla, motorlara, kayık ve mavnalara yüklenmeye başladı. Kararlaştırıldığı üzere, sahilde bir ateş yakılarak, Bergos'ta iskelede bekleyen Hamdi Bey'e haber verildi. Hamdi Bey de bu soğuk kış gecesi çok sert esen rüzgar altında Bolayır vapurunun kaptanı Mehmet Bey'e karşıya hareket etmesini bildirdi. Sürekli devriye gezen İtilaf Devletleri savaş gemilerinden biri denk gelse bir anda her şeyi bitiriverirdi. Fakat büyük bir soğukkanlılık ve fedakârlıkla Akbaş koyunda silah ve cephane yüklü kayık ve mavnalar Bolayır vapuruyla, süratle Bergos'a getirilmişti. Aynı gece şafak sökmeden büyük bir sürat ve gayretle karadaki araçlara yüklenen bu silah ve cephaneler sırtların arkasına taşındı. Oradan Beybaş, Hacıkelenler köyleri yoluyla Balcılar Köyü'ne ulaştırılmışlardır. Balcılar'a boşaltılan silah ve cephaneler, daha sonra Çan yoluyla Yenice Köyü'ne bölgedeki yörükler tarafından taşınmıştır.

 
 Biga eski PTT binası

Hamdi Bey, elde edilen bu başarıyı o gün bir telgraf ile Kâzım (Özalp) Bey'e (Balıkesir'de 61.Tümen Komutanı) bildirdi. Teslim alınıp Bergos'a getirilen Fransız askerleri, silahların emniyete alınmasından sonra bir kayıkla Akbaş'a geri yollanmışlardır. Askerlere komutanlarına verilmek üzere Hamdi Bey tarafından Türkçe bir mektup yazıldı. Bu mektupta şunlar yazılıydı:

"Muhafazanız altında bulunan silahlar aslında bizimdir ve bize lazımdır. Cephaneliği 200 kişi ile bastım içindekileri ben aldım. Askerlerinizin hiçbir kabahati yoktur. Kendilerinden aldığım bütün teçhizatı geri vererek onları size gönderiyorum."

Bu savaş koşullarında verilen bir insanlık örneği idi. Baskın haberini Kazım Bey, ertesi gün Mustafa Kemal Paşa'ya bir telgrafla bildirdi. 28 Ocak 1920 tarihli bu telgrafta olay kısaca izah edildi.

Mustafa Kemal Paşa da 29 Ocak 1920 tarihli cevabi telgrafında şunları söylemiştir:

"Balıkesir'de Fırka 61 kumandanı Kâzım Beyefendiye, C.28.1.1920

Köprülü Hamdi Bey'in fedâkârane ve cesurane hareketle elde eylediği şayan-ı gıbta muvaffakiyetten mütehassıl teşekküratımızm mumaileyhe tebliğine delâlet buyrulmasmı rica eder, böyle azim bir muvaffakiyete saik olan zâtı biraderlerini tebrike şitab eyleriz.

Heyet-i Temsiliye nâmına
Mustafa Kemal"

Ayrıca bu olayla ilgili olarak Heyet-i Temsiliye adına bir tamim ile kamuoyuna da bilgi verilmiştir.”(3)

 
Biga Koca Köprü ve Kasaplar Mevkii

Baskın sonrası İtilaf Devletleri bu durumdan son derece rahatsız olurlar. İstanbul Hükümeti nezdinde protesto eylemleri ve takibat talebinde bulunurlar. İstanbul’da Maçka ve İtfaiye kışlalarına baskınlar düzenlenir, Gelibolu’da bazı memurlar tutuklanır. Çanakkale Boğazı çevresindeki yerli Rumlar, din adamları aracılığıyla bu olayı kullanarak can ve mal emniyetlerinin kalmadığını Çanakkale’deki İngiliz kumandanlığına başvururlar.

İngilizler, bu kadarla yetinmezler; Akbaş Cephaneliği’nden kaçırılan silah ve mühimmatı yeniden ele geçirmek üzere Bandırma Limanı’na 250 kişilik bir birlik çıkarırlar. Bu hareketin bir diğer amacı da Yunan İşgali’ne destek vermek ve Kuvayı Milliye hareketine korku salmaktır. İngilizlerin Bandırma’ya asker çıkarmaları Balıkesir Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti tarafından protesto edilir ve bu tür baskınların Yunan kuvvetlerinin Anadolu’dan çekilmemeleri halinde devam edeceği İngilizlere bildirilir. İngilizler, kendilerine yönelik tepkiler sonucu, kuvvetlerini 11 Şubat 1920’de Bandırma’dan çekerler; bu kez Anzavur gibi maşaları kullanırlar.

Son yıllarda yapılan Gelibolu'daki temsili Akbaş Şehitliği
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül) 


Akbaş Şehitliği
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül)  
 
Çanakkale Savaşları'nda yaralı askerlerin tedavi edildiği Akbaş'da şehit olanların anısına düzenlenen şehitliğin tanıtım levhası
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül) 
   
Hamdi Bey, Akbaş Baskını sonrasında çevredeki Sarıçalı, Yenişehir ve Üveycik’te Osmanlı Devleti’ne ait cephaneliklerdeki malzemenin de Yenice’ye salimen ulaştırılmasını sağlar ve 11 Şubat 1920’da yeniden Biga’ya döner. Biga’da kuzeybatı cephesi için asker toplama faaliyetine yoğunlaşan Hamdi Bey’in bu davranışı, İngilizlerin silah ve mühimmat desteğiyle yeniden güç kazanan Anzavur Ahmet’in yeniden ayaklanmasına ve Şubat 1920’de Biga’yı basmasına yol açar.

 
Kalkım'da kızılçamlar arasında...
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül)

Agonya Vadisi'nde; Kalkım önlerinde ahir zaman savaşçıları Truva atlarına binip gittiler.
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül)

Baskın sırasında Yenice’deki silah ve mühimmatın tehlikede olduğunu düşünen Hamdi Bey, önce Balıkesir’deki kolordu komutanı Kazım Bey’den Yenice Cephaneliği’nin güvenliği için telgrafla yardım ister. Daha sonra Anzavur Ahmet ve Gâvur İmam liderliğinde şehre iki koldan giren Anzavur isyancılarının saldırıları altındaki şehirden ayrılarak Yenice’ye doğru yola çıkar. Yolda dinlenmek için girdiği Yukarı İnova köyünde tedbirsizliği nedeniyle Gavur İmam’ın eşkıyaları tarafından yakalanır ve Biga’ya götürülürken yolda işkence ile şehit edilir. (17 Şubat 1920)

 
Hamdibey'in adıyla anılan Hamdibey Kasabası'ndaki heykeli
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül)

  
Hamdibey'e başka bir açıdan bakış 
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül)

 
Hamdibey'de kahveler önü
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül)

İngilizler ve İstanbul Hükümeti tarafından desteklenen Anzavur eşkıyalarının Hamdi Bey’e karşı duydukları kin ve nefret o denli büyüktür ki; Hamdi Bey’in Biga’ya bin bir işkenceyle Biga’ya getirdikleri cenazesine burada da eziyet ederler ve başını gövdesinden ayırıp sokağa bırakıp giderler. 5 gün boyunca sokağın ortasında hazin bir şekilde bekleyen cenazeye korkudan kimse dokunamaz. Sonunda Bandırma’dan Biga’ya gelen 14.Kolordu Kumandanı Yusuf İzzettin Paşa, Hamdi Bey’in ve şehirdeki diğer şehitlerin cenazesini hükümet binası yakınlarındaki caminin avlusuna gömdürür.

 
Yenice ve Hamdi Bey kasbalarının konumunu gösteren harita

 
Yenice'ye doğru
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül) 

 
Yenice yakınlarındaki Gazi Çeşmesi
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül)  

 
Çan'dan ötesi
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül) 
  
Peki Yenice’deki cephanelere ne olur? Daha önceden Yenice’ye yardıma giden Dramalı Rıza Bey ve 40 adamı, Anzavur eşkıyaları tarafından Yenice’de kuşatılır. Yenice’ye yardım amacıyla Balıkesir’den gönderilen kuvvetlerden habersiz Rıza Bey, silah ve cephanenin Anzavur’un eline geçmemesi amacıyla cephaneliği havaya uçurur. Büyük emeklerle düşmanın elinden kaçırılan Akbaş Cephaneliği bu şekilde Kuvayı Milliye’ye de yar olmaz. Ancak bu durum Dramalı Rıza Bey’in içinde sürekli bir acı olarak kalır ve bunu kendisi için bir onur meselesi olarak değerlendirir. Bu uğurda İstanbul Hükümeti’nin başı Damat Ferit’i öldürmeyi planlar. Bu amaçla İstanbul’a gider; ancak bir ihbar sonucu yakalanır ve Divan-ı Harp’te yargılanarak idam edilir.

 
Dramalı Rıza Bey

Kahramanlar ölür ve sonunda vatan kurtulur. 9 Eylül 1922 bu kurtuluşun gerçekleştiği tarihtir. Arkasından takip eden süreçte ilan edilen Cumhuriyet ve devrimleriyle taçlanan kurtuluş, gün gelir kahramanlarını hatırlar. 1941 yılında Hamdi Bey’in naşı, Biga Şehitliği’ne nakledilir.

Uğruna canını verdiği vatanının kurtuluşu sonrasında kurulan Cumhuriyet yıllarında; anısına hürmeten Yenice’ye 31 km uzaklıktaki Koyuneli köyüne Hamdi Bey ismi verilir. Köyün girişindeki bir meydanlığa ve Biga’ya birer heykeli dikilir.

 
Çan-Çanakkale yolu üzerinde Atikhisar Baraj Gölü
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül)

 
Çan-Çanakkale yolunda Atikhisar 
(Fotoğraf:IF-2016 Eylül)   

 
Yenice göletlerinde...


Makedonya topraklarında zor zamanlarda filizlenen bir hayat, vatan uğruna Anadolu topraklarını savunmaya çalışırken Yenice civarında hazin bir şekilde işte bu şekilde sonlanır. Hamdi Bey, Kurtuluş sürecinde bu toprağa düşen binlerce kahramandan sadece biridir. Bize ve bizden sonraki nesillere düşen ise, bu kahramanların hayatlarını boşuna harcamadıklarını göstermek ve bu vatana her ne şekilde olursa olsun sahip çıkarak onları unutmamak ve unutturmamak olmalıdır.

 
Akbaş kahramanları; soldan sağa Gelibolu Yarımadası'nda; Köprülülü Hamdi Bey, Kani Bey ve Dramalı Rıza Bey

26 Ağustos 2016’da; Büyük Taarruz’un yıldönümünde Kurtuluş’un tüm şehitlerinin ruhları şad olsun.

Dipnotlar
(1)    Yazı, genel olarak; Zeki Çevik’in http://ataturkilkeleri.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2013/03/ydta-10-cevik.pdf adresinde bulunan Köprülülü Hamdi Bey ve Akbaş Cephaneliği Baskını isimli 26 sayfalık kapsamlı araştırması dikkate alınarak ve ondan yararlanılarak hazırlanmıştır.
(2)   Nutuk; Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK; Truva Yayınları; 1.Baskı-Nisan-2007; sayfa: 359-360
(3)   Zeki Çevik; a.g.m. sayfa: 12-16 
(4)   Belirtilenler dışındaki fotoğraflar internet ortamından alınmıştır.



Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Bumerang - Yazarkafe