Sayfalar

26 Aralık 2014 Cuma

SEFERİHİSAR ÇEVRESİNDE




SIĞACIK KALESİ, TEOS VE DÜZCE KÖYÜ



11 Aralık 2014

İbrahim Fidanoğlu

Yağmurlar hız kesmiyor. Oysaki onu çok özlemiştik. Narlıdere sırtlarından Çatalkaya’ya doğru planladığımız yürüyüş programımızı aniden bastıran sağanak yağmur nedeniyle değiştirmek zorunda kaldık. Uzun bir yürüyüş günü, bu şekilde Seferihisar çevresinde bazen yürüyerek, bazen yakın çevredeki kültür varlıklarına dokunarak geçti gitti. Nasıl mı? İşte hikâyesi; takip eden bölümlerde…

 Ovacık sırtlarından Urla İskelesi'ne bakış

Urla- Ovacık

Bademler Köyü’ndeki bir kahvehanede kahve keyfiyle başlayan günümüzün ilk saatlerinde Urla-Ovacık Köyü’ne doğru uzandık. Ovacık Köyü, Urla’nın üst düzleminde; yarımadanın kuzeyindeki körfeze nazır bir konumda, özellikle bağ ve zeytin tarımına müsait toprakları ve kızılçamlardan oluşan ormanlık alanlarıyla dikkat çekiyor. Son yıllarda; bir yandan yüzlerce yıllık geçmişe sahip tarımsal potansiyeli ve diğer yandan; rant çevrelerinin iştahını kabartan değerli “emlak” alanlarıyla öne çıkan Ovacık, bu anlamda içinde derin bir çelişkiyi de yaşıyor.

 Ovacık kartopları

Ovacık sırtlarında yağmurla yapışkan hale gelmiş beyaz bir çamurun içinden kızılçamlardan oluşan ormana doğru yürüdük. Denize nazır mersinler kışkırtıcıydı. Hasan Hoca, sirke yapmak amaçlı epeyce topladı. Biraz ötede ağaç çilekleri, olgun meyveleriyle tabii ki dikkatimizi çekti. Sırta doğru epey yürüdük. Solumuzda uzanan kuzey yönündeki vadide alımlı villalardan oluşan bir uydu kent, ayağa kalkmıştı nerdeyse. Doğal sit alanı niteliği taşıyan, orman sınırındaki bu imar işleri nasıl halledilmişti; yine anlayamadık. Becerikli arkadaşlara bir selam gönderdik ve yola devam ettik.

Ovacık sırtlarından Urla İskelesi açıklarındaki adalara bakış

Ovacık Köyü’nden Çamlı’ya doğru ilerleyen patikalarda yağmurun ve balçık çamurun izin verdiği ölçüde sırta kadar yürüdük. Yamaçtan kuzeydeki denize doğru baktığımızda Urla İskelesi seçilebiliyordu. Uzaklardan, makilikler içinden gelen testere sesleri, kuzey yönündeki Çeşme otoyolunda seyreden araçların canhıraş feryatları yağmurun verdiği arada şakıyan kuşların sevincine karıştı gitti. Bu ne yaman çelişkiydi abi; Ovacık’ta yağmurlu bir günde…

 Ağaç çilekleri çiçekte

Sığacık Körfezi’ne doğru Azmak Deresi:

10 Aralık 2014 Çarşamba

KÜÇÜKKALE’DEN BÜYÜKKALE’YE



KARTAL DAĞI’NIN ETEKLERİNDE
 
5 Aralık 2014
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Kurak geçen aylardan sonra ülkenin batısı yağmurla tanıştı. Birkaç gündür süren yağmur bugün ara verdi. Her ne kadar sabah İzmir’den Aydın Otoyolu aracılığıyla Belevi’ye doğru ilerlerken hava kapasa ve yağmur ara ara çilese de bir süre sonra durdu. Ancak; bugünün en önemli meteorolojik olayı Ayrancılar Mevkii’den sonra etrafımızı kaplayan yoğun sisti. Yürüyüşün ilk saati boyunca etkisini gösteren sis, Büyükkale’ye doğru dağıldı.

 Küçükkale, sis altında...

 Küçükkale Köyü, Tire-Selçuk yolundan yaklaşık 1 km kadar yukarıda yer alıyor. Gerek Küçükkale ve gerekse Büyükkale, tarih boyunca Sardes’i Ephesos’a bağlayan stratejik Kral Yolu’nu denetleyen bir konumda olması nedeniyle kaleleşmiş yerleşimleri barındırmışlar. Hitit Dönemi’ne kadar götürülen bu kaleleşme eğilimleri, bugüne erişen kalıntılarda; Helenistik duvar örgüleriyle daha yakın zamanlara kadar aynı işlevin sürdüğünü bize haber veriyor.

 Gezginler, yürüyüşe başlamadan önce, Küçükkale'de...

Küçükkale

Küçükkale Köyü, Büyükkale’ye göre daha küçük bir yerleşim. Büyükkale, yakın zamana kadar Gökçen ile birlikte Tire’nin iki beldesinden biriymiş. Küçükkale Köyü’nde iki cami var. Birisi ovadaki arazilerinde çalışan köylülerin yararlanabileceği bir uzaklıkta ve yola yakın konumdaki cami; diğeri ise köyün merkezindeki meydanın az yukarısında çınarlar arasında yer alan yukarıdaki cami. Büyükkale’de ise nüfus daha fazla olmasına karşılık (yaklaşık 1000 kişi kadar) tek cami var; o da köyün merkezinde ve kurtuluş abidesinin de yer aldığı orta meydanda bulunuyor.

 Küçükkale'de; yukarıdaki caminin önündeki meydan

Küçükkale’nin merkezinde faal halde bir kahvehane var. O da sabah kimse uğramadığı için çay demlemiyor. İsteğe göre kahve yapıyor. Köylüler, ovadaki tarlalarından akşama doğru yukarıya çıkınca, çaylar o vakit hazırlanıyor. Bu anlamda Küçükkale’nin yukarıdaki merkezinde hayat pek durgun denilebilir. Doğanın ve aşağıya doğru akan Şeytan Deresi’nin sesleri arasında sabah başlıyor.

 Sabah; Küçükkale Köy Kahvehanesi'ndeyiz.

Küçükkale'nin yukarıdaki meydanında en eski evlerinden biri

Küçükkale’nin merkezindeki kısa kahve molası sonrası, sırta yaslanmış son evleri geçerek tırmanmaya başladık. Evlerin arkasındaki patikaların birinden başlayan yürüyüşümüz, zeytinlikler arasında; dip toplaması yapan köylülerle selamlaşarak devam etti. Köyün son evlerinin arkasında dikkatimizi çeken dev kayanın yanından geçerek, doğu yönünde Küçükkale’den günümüze ulaşan kalıntıların olduğu bölgeye doğru yürüdük.

 Köyün sırtındaki kocaman kaya kütlesi

Küçükkale sırtlarında; zeytinlikler, kızılçamlar, çınarlar, ağaç çilekleri, nadiren sandal ağaçları ve meşelikler yaygın bitki örtüsünü oluşturuyordu. Orman yolunun menfezlerle kesilen dönüşlerinde yukarıdan aşağıya doğru inen sis, vadilerin diplerine doğru sıkışmıştı. Sonbaharın türlü renkleriyle karışan sisin içinden geçip gittik.

Küçükkale'ye yukarıdan bakış

Zeytinlikler, kızılçamlar ve çınarlar sis altında...

 Gezgin, orman yolunun hemen üstünde yer alan bir mağaranın önünde...

Bir süre sonra ovaya hâkim bir noktada; makilikler ve yer yer kızılçamlar içindeki bir düzlüğe doğru, Küçükkale’nin duvar izleri göründü. Duvarların hemen önünde ise, bir Kızılderili çadırı görünümünde bezden bir çadır vardı. Çevresindeki müştemilatla birlikte bir modern dervişin yaşam mekânı gibiydi.

 Küçükkale önlerinde bir "kızılderili" çadırı sanki

 Gezginler, Küçükkale ören yerinde...