06 Kasım 2013
Mehmet Yavuzcezzar
Mehmet Yavuzcezzar
Fırsat buldukça Ege'deki kalelerin izlerini sürerken, bu defaki gezimizi önceki yıllarda 400 m rakımlı Birgi'ye gittiğimizde planladığımız gibi, Bozdağ (Tmolos) eteklerindeki Yılanlı Kale'yi keşfe ayırdık. Bu sebeple; sabah 7.30 da çıktık yola, saat 9,00 da Tire'de verdik mola. Tireli dostumuz Hasan Hoca'nın park içinde hazırladığı mükellef kahvaltı sofrasında, eşinin yaptığı nefis küllürçeleri afiyetle yerken, daha önce ürettiği şarapların tadına baktığımız Müşteba Bey ile de gezilerimiz ve şarap yapımı konularında sohbet etme fırsatımız oldu. Kahvaltıdan sonra yönümüzü Birgi'ye çevirdik.
Kıvrım kıvrım yolları geçip dağları aşarken, bir çok çeşmeye rastladık. Her çeşme başında da bir karadut ağacı vardı; yorulup çeşme başında mola veren yolcular ağacın meyvesinden yesin, sonra da suyunu içsin diye dikildiği söylenir bu ağaçların. Ne güzellik ama. İlkin yaklaşık 800m yüksekten Birgi ve Ödemiş'e bakan Hacıhasan Köyü, ardından da 1160 m rakımlı Kemerköy karşıladı bizi.
Kemerköy'ün meydanındaki kahvehanede çaylarımızı yudumlarken, görkemli Bozdağ eteklerinde Türkiye'nin en kaliteli kestanelerinin yetiştirildiğini öğrendik. Denizden 400 ile 1400 m yükseklerde yetişebilen bu kestanelerden Karaaşı (koyu renkli) kestanesi; içerisinde lif bulunmaması nedeniyle kestane şekeri yapan fabrikalar ile "kestane kebap"çıların en çok tercih ettikleri türmüş; bu nedenle de en değerli olanıymış. Bu yörede yetiştirilen diğer kestane türleri de; Sarıaşı (açık renkli), fidanlarının Beydağ'dan geldiği Balyanbolu (Tahta), Anadolu ve Bursa imiş. Bozdağ yamaçlarında gördüğümüz anten vericilerinin olduğu seyir tepesine buradan çıkıldığını öğrendik; zamanımız kalırsa Yılanlı Kale dönüşünde hem birer kilo kestane alırız, hem de Kemer Sivrisi'ne çıkarız dedik ve köyü terk ederek yine kıvrımlı yollara koyulduk.
Bozdağ'ın eteklerine doğru yükselirken; Birgi
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Doğu Akdeniz florasının etkin olduğu yörenin alçak kesimlerinde; makiler, zeytin, elma, incir, turunçgiller gibi meyve ağaçları ile kavak ve fıstık çamı, daha yükseklerde; meşe, laden ve menengiç ağaçları, sulak alanlardaki çınarlar dışında kalan hemen hemen tüm alanlar kestane, ceviz ve kiraz ağaçları ile kaplıydı. Yolumuzun üzerinde kızlarelması'dan (üvez) aşılama muşmulaya da rastladık.
Kızlarelması'ndan aşılama muşmula
Yol üzerinde bir çeşme ve karadut
Kıvrım kıvrım yolları geçip dağları aşarken, bir çok çeşmeye rastladık. Her çeşme başında da bir karadut ağacı vardı; yorulup çeşme başında mola veren yolcular ağacın meyvesinden yesin, sonra da suyunu içsin diye dikildiği söylenir bu ağaçların. Ne güzellik ama. İlkin yaklaşık 800m yüksekten Birgi ve Ödemiş'e bakan Hacıhasan Köyü, ardından da 1160 m rakımlı Kemerköy karşıladı bizi.
Kemerköy'ün meydanındaki kahvehanede çaylarımızı yudumlarken, görkemli Bozdağ eteklerinde Türkiye'nin en kaliteli kestanelerinin yetiştirildiğini öğrendik. Denizden 400 ile 1400 m yükseklerde yetişebilen bu kestanelerden Karaaşı (koyu renkli) kestanesi; içerisinde lif bulunmaması nedeniyle kestane şekeri yapan fabrikalar ile "kestane kebap"çıların en çok tercih ettikleri türmüş; bu nedenle de en değerli olanıymış. Bu yörede yetiştirilen diğer kestane türleri de; Sarıaşı (açık renkli), fidanlarının Beydağ'dan geldiği Balyanbolu (Tahta), Anadolu ve Bursa imiş. Bozdağ yamaçlarında gördüğümüz anten vericilerinin olduğu seyir tepesine buradan çıkıldığını öğrendik; zamanımız kalırsa Yılanlı Kale dönüşünde hem birer kilo kestane alırız, hem de Kemer Sivrisi'ne çıkarız dedik ve köyü terk ederek yine kıvrımlı yollara koyulduk.
Gezginler Kemerköy'de kestaneleri inceliyor