25 Mart 2012
İbrahim Fidanoğlu
Suların bin yıllardır kıvrım kıvrım yeniden kıyıyı
çizdiği bir dünyanın ucunda, Batı Anadolu’nun neredeyse su üstünde kalabilmiş yegâne
mendireğidir, Elaia. Kentin akropolü diyebileceğimiz bir tepeciğin etrafına
yayılmış haldeki o günün izleri, Bakırçay’ın Çandarlı Körfezi’ne kavuştuğu
noktada kurulmuş bir kentin topoğrafyasının; tarih boyunca bir yandan
depremsellikler, bir yandan da akarsuyun kilometrelerce uzaktan taşıyıp getirdiği
alüvyonlu topraklarla körfezin içine doğru sürdürdüğü biteviye hareket
sonucunda nasıl değiştiğinin bir göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.
Elaia’nın; M.Ö. 11.yy.da Orta Yunanistan’dan
başlayıp Kuzey Ege üzerinden Bakırçay ve Gediz vadileri ile sınırlandırılan
alan üzerinde yoğunlaşan, ama onunla da sınırlı kalmayıp Midilli - Limni
hattındaki bazı adalarda da kolonize olan Aiol
göçünden daha önce kurulmuş olduğuna dair destansı gelenekten kaynaklanan
savlar bulunmaktadır. Kentin; Troya Savaşı dönüşünde bu savaşa 50 parça gemi
ile Atinalıların başında katılan “kara
kargılı Peteos oğlu Menestheus tarafından kurulduğu” İlyada destanında anlatılmaktadır.(1) Bu nedenle de 12 kentten oluşan Aiolis kent birliğine Elaia
alınmamıştır. Kent, en parlak günlerini Helenistik dönemde Bergama Krallığı’nın
kıyıdaki liman kenti olarak işlev gördüğü zamanlarda yaşamıştır.
Coğrafyacı
Amasyalı Strabon ise, Batı Anadolu’da
yer alan kıyıdaki kentleri anlatırken kentin deniz kıyısında bir liman konumuna
sahip olduğunu belirtmektedir:
“Pitane’den(2) sonra Kaikos(3) nehrine gelinir. Bu
nehir, otuz stadia(4)
ötede Elaitikos(5) körfezine dökülür. Kaikos’un karşı kıyısında, nehirden
on iki stadia ötede bir Aiol kenti olan Elaia
bulunur. Pergamon’dan yüz yirmi stadia uzaklıkta bulunmasından ötürü burası
Pergamonluların limanıdır. ” (6)
Yine
biraz ilerde Strabon, kentin kuruluş
ve konumuna dair şunları yazmaktadır:
“…sonra
Grynion(7) denen bir
köye, bir Apollon sunağına, bir eski kehanet ocağına, beyaz mermerden yapılmış
görkemli bir tapınağa ulaşılır. … Yetmiş stadia sonra Menestheus ve onunla birlikte İlion(8) seferine katılmış olan
Athenalılar tarafından kurulmuş olan ve Attaloslara(9) ait bir limanı ve Deniz
Merkezi bulunan Elaia gelir.”(10)
1-Kent surlarının kalıntıları
2-Sur kapısı
3-Nekropolis (mezarlık)
4-Kuyular
5-Akropolis (yukarı hisar)
6-Liman rıhtımı kalıntıları)
7-Eski
Liman
8-Mendirek
kalıntıları
9-Kıyının
ilkçağdaki sınırı
10-Kıyının
bugünkü sınırı
Helen
dilinde Elaia zeytinlik anlamına gelmektedir. Gerçekten de bugün dahi
çevrenin hâkim bitki örtüsü göz alabildiğine dağlara doğru uzanan dönümlerce
zeytin ağacıdır. Meyvesi İlk Çağda ilaç niyetine kullanılan ve kendisinden şifa
beklenen ölümsüz zeytin ağacının adının burada bir liman kentine isim olması
oldukça dikkat çekicidir. Tarihin yıkıcı etkisi altında sahneden çekilen Elaia’nın yerine ise zeytin ismini, sanki
tarihteki kente nazire olsun diye hemen üstünde yer alan Zeytindağ beldesi bugün taşımayı sürdürmektedir.
Limanın
mendireği dışında, yer üstünde görünür halde bir kalıntı bulunmamaktadır.
Bergama yolu üstünde Kazık Bağları
mevkiinde yer alan Sındırgılılar Petrol istasyonunun karşısındaki toprak
köy yolundan denize doğru ilerlendiğinde bu mendirek kalıntısına ulaşmak
mümkündür. Roma döneminde bu limana yanaşan mermer taşıyan gemilerin indirdiği
mermerlerin Bergama’ya kervanlarla götürülüp bu mermerlerden Trajan
Tapınağı’nın yaptırıldığı bilinmektedir. Antikçağda, Bergama Akropolisi’ne
dikilen 12 metre
yüksekliğindeki Zeus Sunağı ile Trajan Tapınağı rivayete göre Çandarlı'dan
görülebilirmiş. Özellikle mehtaplı gecelerde beyaz mermerlerden yansıyan ayın
ışığı Çandarlı'ya yaklaşan gemilerin yönlerini bulmasına yardım edermiş.
Geçmişte Elaitikos’un ne denizi ne de ırmağı tekin bulunurmuş aslında. Gemiciler Pitane açıklarından geçmeye çekinirlermiş. Rüzgârlara açık bu suların heybetli dalgaları, eskinin ahşap gemilerinin kaptanlarına korku salarmış. Irmağın şiddeti ise efsanelere konu olmuş.
Söylenceye göre; denizler ve okyanuslar tanrısı Poseidon,
oğlu Astros'a tanrılık alanı olarak bugünkü Bakırçay'ı vermiş. Ama Astros,
çayı yöre halkına eziyet etmek için kullanmış. Selin getirdiği felaketlerin
yanında her yıl bir kişi Astros'un çayında boğulurmuş. Bunun üzerine bir
daha kimse yanına yaklaşmamış, ismini anmamış bu suyun. Böylece rahatlamışlar
bir süre. Ama yazgı ağlarını örmüş sinsice. Zamanında, Pitane’de Kaikos adında soylu ve yiğit bir delikanlı yaşarmış.
Bu yiğit, arkadaşı Pindasos ile geyik avına çıkmış günün birinde.
Ormanda iz sürmüş ve bir geyiğin peşine düşmüşler. Yayını geren Kaikos,
okunu geyiğe atmış ki hayvan sıçrayıvermiş. Ok da hayvanın arkasındaki
arkadaşını bulmuş. Kaikos saçını çözmüş ve acı acı ağlamış. Irmağın
kenarına çıkıp kendini Bakırçay'a atmış. Çılgın suların sürüklediği ceset
sonunda bir ağacın köklerine takılmış. Günler sonra cesedi bulan Pitaneliler
lanet etmişler bu deli çaya. Anısı yaşasın diye de Kaikos'un adını çaya
vermişler.
Bugün
de bu coğrafyada Aliağa’dan Çandarlı önlerine kadar uzanan bölge, siklon
alanlarının kesiştiği bir yer olarak bilinmektedir. Bu durum yöredeki büyük
sanayi kuruluşlarının yer seçiminde ve rüzgâr enerjisinden yararlanmak üzere
rüzgâr jeneratörlerinin de yoğunlukla kurulduğu bir alan haline gelmesinde
etkin bir rol oynamıştır. Geceleri Dikili yönünden Bergama’ya doğru ilerlerken
Zeytindağ’ın yukarılarına doğru dikkatle bakılırsa, onlarca jeneratörün kırmızı
ışıklarının uzaklardan birer ateş böceği gibi yanıp söndüğünü görebilirsiniz.
İlkçağda
Aliağa ve Çandarlı körfezlerinde esen bu rüzgâr, Aiolos ismi ile anılırmış. Meraklısı için belirtelim; o çağda
Çanakkale bölgesinde esen rüzgâra Hellespontes,
şimdiki Edremit körfezinde esen rüzgârlara ise Adramittenos adı verilirmiş.
Strabon’un yukarılarda anılan
ifadesine göre Attaloslar döneminde
kent en parlak zamanını yaşamıştır. Bu dönemde, Elaia, Pergamon’un bir
limanı ve aynı zamanda da donanmasının bulunduğu bir askeri deniz üssüdür.
Romalı Vitrivius; Mimarlık Üzerine On Kitap
isimli yapıtında antik limanlar üzerine şu yaklaşımlarda bulunmaktadır:
“Konumlarında kavis yapan veya içe dönük çıkıntı veya burunlar
gibi doğal avantajlar varsa, bu limanlar kuskusuz
çok elverişlidir. Bunların etrafında revaklar veya tersaneler inşa edilmeli
veya revaklardan iş merkezlerine geçitler yapılmalı, her iki
tarafta, makine yardımı ile zincirlerin gerilebileceği kuleler dikilmelidir.”
“Ancak doğal avantajların bulunmadığı, gemileri fırtınalarda
korumaya elverişsiz durumlarda söyle davranmalıyız: Yakınlarda bir nehir
yoksa fakat bir tarafta dış liman yapılması olanaklıysa, karşı taraftan
duvar veya setlerle ilerleyerek kapalı bir liman oluşturunuz.”
Mendirekteki
temel taşları üzerinde yer alan kenet yuvaları
Gerçekten de antik
limanın kurulmuş olduğu körfezin uzaydan çekilen fotoğraflarına bakıldığında Vitrivius’un metninin ilk paragrafında
tanımlanan doğal liman özelliklerine sahip olduğu hemen anlaşılır. Kuzey –
Güney yönünde uzanan körfez, gemilerin rahatlıkla sığınabileceği korunaklı doğal
bir liman görünümündedir. Yine Kuzey – Güney yönünde uzanan mendirek temelleri
de bu hat boyunca alüvyonlu toprağın üstünde izlenebilmektedir. Yaklaşık 180
metre civarında bir uzunluğa sahip mendireğin andezit kayalardan elde edilmiş
taş blokları, kurşun kenetlerle birbirine bağlanmış olmalıdır. Kelebek kanadı
şeklindeki taşa oyulmuş kenet yuvaları, mendirek üzerinde denize doğru
ilerlerken kolaylıkla fark edilebilmektedir. Bir süre devam eden taştan duvar
temelleri, aluvyonlu çamurun içinde kaybolup gitmektedir. Liman bölgesinde son
yıllarda Bergama Müzesi’ne bağlı olarak Alman arkeologlar tarafından yürütülen
yüzey araştırmaları ve jeofizik ölçümler, tahmin edildiğinden daha büyük bir
yapılar kümesinin bulunduğu ihtimalini güçlendirmiştir. Bu bölgede çamur
içinden ele geçirilen gülleler, limanın askeri önemine işaret etmektedir.
Burada yürütülecek daha derin boyutlu kazı ve araştırmalar, Antik Pergamon’un
deniz gücü hakkında değerli bilgilere ulaşmamıza yardımcı olacaktır.
Elaia
Limanı ve zeytin ağaçları
Helenistik dönemde Büyük İskender sonrasında;
bir ara Selevkosların (Suriye
Krallığı) istilasına uğrayan kentin; Selevkosların Anadolu’daki egemenliğini
sona erdiren bugünkü Manisa önlerindeki büyük Magnesia Savaşı’nda önemli bir lojistik rolü olmalıdır. M.Ö. 190
yılı kışında Bağlaşık Roma – Bergama Ordusu, Selevkosların üstüne yürür.
Filler, atlılar ve piyadelerden oluşan yaklaşık 34 000 kişilik bu dev Roma
ordusunun Elaia önlerinden Batı Anadolu’ya çıkışı muhteşem olmalıdır. Ordu;
buradan, bugün de Şakran’ın hemen üstünde yer alan ve Kapukaya - Köseler arasında
izlenebilen döşeme bir yol üzerinden Aigai’ye
ulaşır. Bu kadar büyük bir ordunun iaşesi ve onlarla ilgili her türlü lojistik
destek, küçük Aigai kentinin altından
kalkabileceği bir durum olmasa gerektir. Ancak Bergama Krallığı’nın desteği ile
bu ordunun konaklaması ve Magnesia ad
Sipylum (yani bugünkü Manisa) önlerinde gerçekleşecek büyük karşılaşmaya en
iyi bir şekilde hazırlanması mümkün olabilmiştir. Elaia limanından sağlanan lojistik desteğin bu anlamda ne kadar
hayati olduğu tartışılmaz. Son derece yüksek kabiliyetli ve disiplinli Bağlaşık
Roma – Bergama Ordusu, Aigai’den
hareket ederek Yunt Dağını aşar ve Manisa önlerinde Harmandalı Ovası’nda Selevkosların Kralı III.Antiokhos’un ordusunu yenilgiye uğratır. Bu savaş, Selevkosların Batı Anadolu’daki
egemenliğine son verecek ve M.Ö. 188 yılında bugünkü Dinar’da yapılacak Apameia Barış Antlaşması ile Selevkoslar Toros Dağları’nın ardına
çekileceklerdir.
Elaia
bugünkü adıyla Kazık Bağları; hemen
altında uzandığı Zeytindağ kasabası
ile modern çağda hayatiyetini bir şekilde sürdürmektedir. Osmanlı döneminde bir
ara V. Mehmet Reşat’ın tahta çıkışı
ile Reşadiye ismini alan Zeytindağ (eski Kiliseköy), şimdilerde bu ismi Şakran yönünden Bergama’ya doğru
ilerlerken deniz kıyısında yer alan İskele
mevkiinde yaşatmaktadır. Halk arasında Reşadiye
İskelesi olarak da bilinen bu bölgede 19.yy. Osmanlı döneminden kalma eski
bir cami kalıntısı ve kıyıdaki antrepolar dikkat çekmektedir. Ne yazık ki; bu
tarihi yapılar, özenden uzak bir şekilde çevrenin her türlü tahrip edici
etkisine açık durumdadırlar.
Reşadiye İskelesi’nde Osmanlı Camisi ve
antrepolar(12)
Bugünlerde aynı yörede Merkezi Hükümet; bir
başka liman inşaatına başlamak üzeredir. Dünyanın 9. büyük kapasiteli limanı
olması planlanan Çandarlı Limanı’nın ihalesi tamamlanmış ve temel atma töreni
de 12 Haziran seçimlerinden hemen önce Zeytindağ sınırları içinde yer alan bu
bölgede gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar limanın yer seçimi açısından Romalı Vitrivius’un bilgi ve öngörüsünün
21.yy.da bir kez daha gerçekleştiğini görmek heyecan verici olsa da, daha
önceleri turizm bölgesi olarak ilan edilen bu bölgede henüz gün yüzüne dahi
çıkarılmamış çok sayıda kültürel varlığın bulunduğu düşünülürse gelinen
noktanın ülkemizin kültürel gelişimi açısından oldukça manidar olduğu
söylenebilir.
Dipnotlar
(1)Aiolis Şiirleri ve Meraklısına Notlar; Prof. Dr. Ersin Döğer;
Ege Yayınları; sayfa:85
(2)Çandarlı,
(3)Bakırçay,
(4)stadia: İlkçağda uzunluk birimi; 1 stadia, 192 metreye
karşılık geliyor.
(5)Çandarlı Körfezi
(6)Geographika; Strabon; Arkeoloji ve Sanat Yayınları; C615,
paragraf 67; sayfa 117
(7)Bugünkü Şakran’a girerken denize bir dil gibi uzanan bir
yarımada; eski Çıfıt Kalesi)
(8)Troya
(9)Bergama Krallığı’nın en önemli hanedanı
(10)Geographika; Strabon; Arkeoloji ve Sanat Yayınları; C622,
paragraf 5; sayfa 127-128
(11)Aiolis; Prof. Dr. Bilge Umar; İnkilap
Kitabevi; sayfa: 120
(12)Fotoğraflar, 2008 ve 2010 yıllarında İbrahim Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim FİDANOĞLU