Sabah 10.30’da Balçova
Termal Otel’in arkasındaki yoldan yürüyüşümüze başladık. Hava kapalı; sıcaklık
15 derece civarındaydı. Günün ilerleyen saatlerinde 540 metrelik Beyoğlu
kayasının üstünde sıcaklık 11 dereceye kadar düştü. Burada biraz yağmur da
yedik. Halkapınar ismi ile anılan su kaynağının hemen üstünde yemeğimizi yerken
hafif çiselese de yağmur bize izin verdi diyebiliriz. Ancak akşama doğru
Narlıdere sahilinde yağmur indirdi ve sıcaklık da sahilde 13 dereceye kadar
düştü.
Yürüyüş rotamız Balçova Termal Otel’den başlayarak sağdaki toprak yoldan yaklaşık 11 km.lik bir tırmanışla devam etti.
Ilıca Deresi üzerine 1970’li yıllarda su temini amacıyla kurulmuş olan Balçova Baraj Gölü'nü solumuzda bırakarak Çatalkaya’nın eteklerine kadar ilerledik. Yol boyunca NATO’nun elektrik kablolama taşlarını sürekli izledik.
Ilıca Deresi üzerine 1970’li yıllarda su temini amacıyla kurulmuş olan Balçova Baraj Gölü'nü solumuzda bırakarak Çatalkaya’nın eteklerine kadar ilerledik. Yol boyunca NATO’nun elektrik kablolama taşlarını sürekli izledik.
Yol boyunca 10.km’ye kadar Balçova Belediyesi Spor Kulüpleri tarafından güzergaha konulmuş bulunan km. levhalarını takip ettik. Ilıca Deresinin ovaya ulaştığı noktada çınardan zeytine akasyadan narenciyeye kadar geniş bir yelpazede zengin bir bitki örtüsü vardı. Baharın da etkisi ile tabiat sanki coşmuştu. 1.km. levhasından itibaren tırmanışa başladık ve yaklaşık 2,5 saat boyunca durmadan yürüdük. Sadece fotoğraf çekerken mola verdik. Yükselmeye başlar başlamaz kızılçamlar başladı. Mor ve beyaz renkte bayır gülleri, yeni açmaya başlayan sarı renkli katırtırnakları, sarı papatyalar, alçaklarda yeni çiçeklenmiş bembeyaz akasyalar, dere yataklarında çınar ağaçları, delice zeytinler, yeni yapraklanmaya başlamış ve dikenleri henüz ele batmayan pırnar meşeleri bitki örtüsünün dikkatimizi çeken önemli unsurlarıydı. Dönüş yolunda Balçova Baraj Gölü'ne bakan bir yamaçta son anda fark ettiğimiz eflatun renkli tek orkide buraların nazarlığı gibiydi.
Beyoğlu Kayası’na bakış
10.km.de; dere yatağına
doğru uzanan çayırda otlayan bir koyun sürüsü ve bize doğru havlayarak gelen 6
köpekle karşılaştık. Onlara bulaşmadan sıvışmayı becerdik. Derme çatma
barakalarda yaşayan Narlıdereli bir köylü ile sohbet ettik. Biraz ilerde bu kez
bir koloni şeklinde çevreyi kontrol altına almış ve buraları ekip biçip aynı zamanda
hayvancılıkla uğraşan bir aile ile karşılaştık. Neyse ki onların köpekleri
bağlıydı.
Yol boyunca baraj gölünü besleyen küçük dereciklerin üstünden geçtik. Halkapınar olarak adlandırılan kaynağın etrafında yükselen dev çınar ağaçlarını bizden yiyecek bekleyen üç köpekle birlikte seyrettik.
Saat 13’de yemek
yediğimiz ve yaklaşık çıkış noktasından 11,5 km. uzaklıkta olan Beyoğlu Kayası
yakınlarındaki kayalık bölgeye geldik. İzmir Körfezi ve karşı kıyıdaki
Teleferik tepesi bulunduğumuz noktadan oldukça uzakta kalmıştı. Uzun süredir
kenarından yürüdüğümüz derin vadi, hemen altımızda uzanıyordu. Köylülerden
öğrendiğimize göre yol yukarı doğru Kavacık köyüne kadar gidiyormuş. Baraja
doğru geriye dönen yol ise 6.km levhası karşısında sonlanıyormuş. Rakım burada
540 metre olarak ölçüldü.
Yaklaşık 1 saatlik
yemek molası sonrasında saat 14’de dönüş için yola koyulduk. Yine 2,5 saatlik
bir yürüyüş sonrası 16.30’da ıslanmadan Termal Otel’e ulaştık.
Dereler…
Yazan: İ.F
Düzenleyen: MYC