26 Nisan 2011
İbrahim Fidanoğlu
Sabah saat 10.30’da Belevi
köyünün girişindeki kır kahvesinde çaylarımızı içtikten sonra otoyolun altından
ve kapkara akan Fertek çayının (Bu çay Nif Dağının eteklerinden Vişneli
köyünün civarından doğup Güneye doğru otoyol boyunca akıyor. Geçenlerde Nif
Dağı’nda Alabalık Çiftliği’ne doğru yürüyüşümüz esnasında Fertekli Fatma
Nine’nin çeşmesini görmüştük. İşte bu Fertek’in, Vişneli civarında bir yerleşim
olduğunu düşündük) üzerinden geçerek Sağlık
köyü yönüne doğru Can Tereyağları’nın yeni yapılmakta olan fabrika binasına
yakın bir konumda tek top ağacın altına arabamızı park ederek tırmanışa
başladık. İyi durumdaki döşeme yolun başını bulmak üzere, dağın eteklerinden
yukarı doğru tırmandık. Hava sıcaklığı 22 derece civarında ve parçalı
bulutluydu. Makilik yamaca sardıktan bir süre sonra kenarları iri taşlarla
tahkim edilmiş döşeme yola ulaştık. Yol üzerindeki kırmızı oklarla son derece
belirgin ve kolay izlenebilir nitelikteydi. İki yerde 10’ar dakikalık molalar
sonrasında 1,5 saatlik zig zaglarla süren bir yürüyüş sonrasında tepeye
ulaştık. Saat tam 12’de kaleye girdik. Rakım kalenin kuzey doğu burcunda 440
metreydi.
Kale, 13.yy. da
İstanbul’u ele geçiren Latinler’den kaçarak İznik ve İzmir Kemalpaşa’da üslenen
Laskarisler zamanında Türk akınlarına karşı yapılmış. Bir eski söylenceye göre
kale; Türklerin geceleyin keçilerin boynuzlarına taktıkları çıraların
ateşlerinden güçlü Türk ordusunun neferlerinin kalabalıklığını düşünen Bizanslılar,
kaleyi bu şekilde Türklere teslim etmişler. Bu nedenle de kaleye söylenceye
dayanarak Keçi Kalesi denildiği söyleniyor. Ancak yürüyüş parkurunun dikliği ve
makilik arazinin yoğunluğu da keçinin otlamaya müsait olduğu bir topoğrafyaya
uygun düşüyor.
Gezgini Keçi Kalesi'ne taşıyan döşeme yol
Keçi Kalesi'nde kuzey yönündeki koğuş yapıları ve seğirtim yerleri
Kaleyi daha önceden
2005 ve 2008 yıllarında iki kez ziyaret etmiştik. İlk gelişimizde iç kalenin ön
duvarı sağlamdı. Ancak ikinci gelişimizde büyük olasılıkla doğal etkilere
dayanamayarak yıkılmıştı. Şimdi de kaleyi aynı durumda bulduk. Kale iç ve dış,
iç içe iki kaleden oluşuyor. Ancak dış kaleden giriş kapısı ve kuzey yönünde
uzayıp giden duvar temellerinden başka bir şey kalmamış. İç kalenin kuzeyinde
mermer söveli bir kapı girişi yer alıyor. Kale yerel moloz taş, zaman zaman
kesme taş ve devşirme malzeme kullanılarak inşa edilmiş. Ön girişin hemen
sağında güney batı yönündeki kare planlı kulenin içinde bir sarnıç yer alıyor.
Kalenin kuzey duvarı boyunca sekiz tane kemerli kışla yapısı uzanıyor. Burada
büyük ihtimalle askerlerin kaldığı koğuşlar vardı. Burası tamamen Küçük
Menderes Ovası’na ve Selçuk yönüne hâkim bir pozisyonda konumlanmış olduğu için
askeri amaçla düşünülmüş. 80 – 100 kişinin kaldığı bir askeri garnizon
konumundaki kale, bu geçiş yolunun güvenliğini sağlıyor olmalıydı. Kalenin
hemen altında Küçük Menderes ovası ve yakın zamana kadar Cumhuriyetin ilk
yıllarında sıtma ile savaş yıllarında kurutulduğundan dolayı tarım yapılan
antik Stagnum Pegaseum (Belevi) gölü uzanıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarını
yaşayan yöre büyükleri Belevi’den Gözpınar (Kozpınar) istasyonuna trene binmek
için kayıkla gidip gelirlermiş. İlkçağ tarihçisi Pilinius’a göre Belevi yöresi
şimdiki Köyceğiz’deki Dalyan gibiydi. Çünkü Küçük Menderes, topraklarını
Efes’in ağzına kadar taşımamış ve Efes limanı yok olmamıştı. Göller ve ırmaklar
dünyası bu bölgede; Metropolis kutsal kentinin iskelesi yer alıyordu. Meter Gallesia ana tanrıça kültünü
taşıyan bu topoğrafyada Gallesion Dağı
yükseliyordu. Meterpolis yada Metropolis Ana Tanrıça kenti, bu yörenin
en önemli tapınma merkeziydi. Şimdi bu kentin kalıntıları kurutulmuş göllerinin
hemen ötesinde; Yeniköy’ün kuzey çıkışında yer almaktadır. Bu kentin üstünde de
12–13.yy.lara denk düşen bir Bizans kalesinin surları bulunmaktadır.
Kale içinden İzmir-Aydın otoyolu
Keçi Kalesi'nden Küçük Menderes Ovası'na bakıyoruz.
Keçi Kalesi'nin duvarları
Keçi Kalesi’nden saat
13’de ayrıldık. Yaklaşık 1 saatlik iniş sırasında yabani zeytinler, pırnar
meşeleri, katırtırnakları, sandal ağaçları, çitlembikler, yeni açmış eflatun
renkli orkideler, erguvanlar, yıldız çiçekleri, çiçeği geçmiş çiriş otları,
sarı renkli su düğün çiçekleri bitki örtüsünün dikkatimizi çeken hâkim
unsurlarıydı.
Keçi Kalesi'ne çıkarken
Öğleden sonra Sağlık
köyü üzerinden Ahmetli köyüne oradan da Aydın Dağları’nın zenginliğini yüzlerce
yıl Sığacık Limanına ulaştıran kervanların geçtiği kervan yolunu (şimdi asfalt)
takiben Zeytinköy’e ulaştık. Zeytinköy’ü arkamızda bırakarak Selçuk yönüne
devam ettik. Solda bir çiftlik binasının yanından dağa tırmanan toprak yolu
takip ederek Gebekirse gölüne vardık. Zeytinköy civarında bu tür sulak alanlar
geniş yer kaplıyor. Küçük Menderes ırmağının deltası üzerinde yer alan bu sulak
alanların en önemlileri Alaman Gölü, Kazan Gölü ve Gebekirse Gölü. Gebekirse
Gölü, yaban hayatı koruma bölgesi içinde yer alıyor. Göl çevresinde
zeytinliklere ve meyve bahçelerine rastlanıyor. Göl kıyısı boyunca yeni çiçek
açmış ayva ağaçları ve yaban gülleri görülmeye değerdi. Gölün yüzeyi
kaynaklarda 75 hektar,
derinliği ise 5 metre
olarak veriliyor.
Gebekirse gölü
Alaman gölü
Gebekirse gölü
Gebekirse Gölünü
arkamızda bırakarak Selçuk İstasyonunda yer alan ve 19.yy.da Efes örenine
ziyarete gelen turistlerin gecelemeleri için yapılan Mösyö Karpuzo’nun oteline
gittik. Yol üstünde önce İsa Bey Camisi’ne, daha sonra da Selçuk merkezde Atatürkçü
Düşünce Derneği’nin çay bahçesine uğradık. İstasyon Meydanında yer alan ve
heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan Kurtuluş Yolu Anıtını inceledik.
Bugün Selçuk Belediyesi’nin işlettiği Karpuzo Kafe’nin iç salonunda yer alan
Mösyö Karpuzo’nun ve su kemerlerinin eski fotoğraflarını çektik. Çimenler
üstüne atılmış masalarda bir süre dinlendik. Bahçede yer alan akasya ağaçları yeni
çiçek açmıştı. Çikolatalı tatlılarımızı çay eşliğinde yedikten sonra saat 18.30
civarında İzmir’e doğru yola çıktık.
Selçuk İstasyon meydanındaki Kurtuluş Yolu anıtı
Yazan ve Düzenleyen: İ. Fidanoğlu