15 Şubat 2020 Cumartesi

BAYRAMLI’DAN KAVAKALANI’NA…


ARMUTLU VADİSİ’NDE; POMAK KÖYLERİNDE…

31 Ocak 2020
İbrahim Fidanoğlu
Armutlu Vadisi’nde; Pomak köylerinde…

Bugün Kemalpaşa’nın arka dünyasında; Armutlu’dan Bayındır’a doğru nüfuz eden Armutlu Vadisi’nin yüksek yamaçlarında dolaştık. 19.yy. sonlarında ve 20.yy.ın başlarında; Balkanlar’daki Osmanlı egemenliğine son veren milliyetçi ayaklanmaların tetiklediği Balkan göçünün içinde yer alan Bulgaristan kökenli Pomakların İzmir civarında yaklaşık yüz yıl önce yerleştikleri bir coğrafyaydı aynı zamanda buralar. Bugün Yiğitler Vadisi’nde yer alan Kamberler ve Kurudere, Armutlu Vadisi’nde yer alan Bayramlı ve Çınardibi köyleri ile Spil’in güney yamaçlarında yer alan Beşpınar köyü çevredeki Pomak köylerinden bazılarıdır.

 
Bayramlı'da sabah vakti...

 
Armutlu vadisinde; bir yıl önce...
(Şubat 2019)

Pomaklar, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi diye bilinir) ve onu takip eden Balkan Savaşları sonrasında Balkanlar’daki yeni statünün ortaya çıkışı ile birlikte, Anadolu’ya yönelen bu topraklardaki Müslüman halkların kaderini paylaşan bir başka Slav kökenli Balkan halkıdır. Bugün Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk ve Türkiye sınırları içinde yaşamlarını sürdüren Pomaklar, neredeyse 100 sene öncede donup kalmış bir Bulgarcanın ağırlıkta olduğu, belki de bugünkü Bulgarlarla bile zor anlaşabilecekleri bir dil konuşurlar. Dillerinde Türkçe ve Yunanca sözcükler de yer almaktadır. Yaklaşık yüz yıldır Anadolu’da yaşamakta oluşlarına rağmen, yine de kendi kültürlerini; dillerini ve geleneklerini bugüne taşıyabilmişlerdir. Bu da Anadolu toprağının bir güzelliği ve kültürünün çeşitliliği adına bir kazanım olarak görülmelidir. Pomaklar için; günümüz Balkan devletlerinden Bulgaristan ve Yunanistan, kendi ulusal kökleriyle ilişki kursalar da, bütün ileri sürülen bu tür milliyetçi savlar onları açıklamaya yetmez. Ama Pomaklar için feda edilemeyecek bir şey varsa, o da Müslüman kimlikleridir ve belki de etnik kimliklerinden dahi önde gelmektedir. Bu gerçek bile Balkanlar’ın alt üst olduğu o yıllarda Pomakların niye bu topraklara savrulduklarını daha iyi açıklayacaktır.

 
Bayramlı köyü; karşı sırtlardan...

 
Armutlu Deresi'ni besleyen sel yataklarından biri; suların boşandığı zamanlarda...
(Şubat 2019)

Pomakların Müslümanlığı kabul ediş sürecinde ise, Boşnaklara benzer bir yolu izlediklerine dair yaklaşımlar bulunmaktadır. Osmanlıların Balkanlar’a geçiş sürecinde; Ortodoks ve Katoliklerin baskısı altında kalan ve kendilerini Bogomil diye tanımlayan Boşnaklar ve Pomaklar, kendi kimliklerini korumak adına Müslümanlığı kabul etmiş olmalılar. Daha sonraki süreçte Osmanlı Devleti’ne sadık birer halk olarak öne çıkan Boşnaklar ve Pomaklar, 20 yüzyılın başlangıcında Balkanlar’daki ayaklanmalar ve etnik-dini arındırma süreçleri içinde Anadolu’yu yurt belleyerek Balkan Türkleriyle birlikte bu topraklara göç etmişler. Bütün katlanılan bu acıların hatırası, belki de hala Kemalpaşa’nın arka dünyasındaki Kamberler ve Çınardibi Yaylaları’nda hayatlarını sürdüren Pomakların torunlarının hafızasında yaşıyor. Kim bilir?

 
Çınardibi ya da Kavakalanı köy meydanı

 
Kavakalanı; Cevizaltı'nda...
(Kasım 2018)

Çoğu Bulgaristan’ın dağlık Rodoplar bölgesinden kalkıp Batı Anadolu’ya gelen Pomaklar, terk ettikleri yurtları gibi engebeli ve ormanlık bir coğrafya aradılar kendilerine. Hem serin, hem de zengin bir ağaç örtüsüyle kaplı olacaktı dağlar… İzmir civarına gelen Pomaklar için Bozdağlar’ın batıya doğru uzantıları üzerinde yer alan bu saklı vadiler, biçilmiş kaftandı. Geldikleri yerlere benzettikleri bu toprakları kendilerine yurt edindiler, bu topraklara yerleştiler. Yol iz yoktu; o zamanlar bu dağlarda. Yiğitler ve Armutlu’yu; kanyon denilebilecek denli derin vadiler boyunca Pomak köylerine bağlayan yollar, 1960’lı yılların başında açılmış. Köylülerin anlatımına göre; yolun açılmasında, dağ köylerinde yaşayanlar kazma kürekleriyle bizzat çalışmışlar.

 
Armutlu Vadisi'nde Sonbahar...
(Kasım 2017)

  
Armutlu Deresi'nde büvetler...
(Aybey Çini; Temmuz 2018)

Bilindiği üzere; İzmir’de dağ yollarının birçoğu İzmir’in Cumhuriyet dönemindeki ilk valilerinden rahmetli Kazım Dirik zamanında açılmıştır. Kazım Dirik, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bu bayındırlık eserlerini taçlandırmak ve imece usulüyle yöre halkının desteği de alınarak yürütülen bu çalışmaları onurlandırmak amacıyla, açılan yol güzergâhlarına bir de çeşme yaptırtmıştır. İşte bu çeşmelere Yiğitler ve Armutlu vadilerini Bayındır’a doğru aşan rotalarda hiç rastlanılmaması, köylülerin de tanıklığıyla örtüşen bir biçimde; bu yolun çok daha sonraları açıldığını gösteriyor.

 
Bayramlı'dan Kavakalanı'na...

 
Kavakalanı; Cevizaltı civarı
(Nisan 2019)

Bugün kendi aralarında yüz yıl öncesinde takılıp kalmış bir Bulgar lehçesi ile konuşup anlaştıkları bir dilleri var; Pomakça diye adlandırılıyor konuştukları dil. Kimisi sarışın ve çoğunlukla beyaz tenli, Slav ırkının tipik özelliklerini ele veren fiziksel görünümleri yanında, bu insanların asla feda edemeyecekleri kimliklerinin temelinde ise, İslam inancı var. Bölgenin birbirinden kat kat ayrılan kayaç yapısından devşirilmiş kayrak taşlarıyla inşa edilmiş tek ya da iki katlı evleri, yine kayrak taşlarla kaplı çatı örtüleriyle dikkat çekiyor. Yaklaşık 800-900 metrelik bir yayla özelliği gösteren bu coğrafyada, kışın; kuzey-güney ekseninde birer boğaz yapan vadiler boyunca esen sert rüzgârları ve onlarla beslenen kar yağışlarını da unutmamak gerek. Sonuç olarak zorlu bir coğrafyada yüz yıldan fazla bir süredir sürdükleri yaşam mücadelesini bugünlere taşımışlar. Bu zorlu coğrafyada kuşaktan kuşağa devredilen bu saygı duyulası mücadele azmine şapka çıkarmamak mümkün değil. Güleç yüzlü, yaşama tutkun ve konuksever; bu güzel insanlara selam olsun.

 
Bayramlı köyü; kayrak taşlardan çatılar...

 
Bayramlı'dan çıktık yola; kızılçamlar yoldaşımız...

Bayramlı’dan Çınardibi’ne…

Arabanın termometresi Bayramlı’ya girerken 0oC’yi gösteriyordu. Sabah ayazı, nedeniyle köyün sokaklarında pek insanla karşılaşmadık. Girişteki kahvehanenin önünde sohbet eden birkaç köylüden başka kimsecikler yoktu ortalıklarda. Arabayı köyün meydanında uygun bir yere bıraktıktan sonra Bayramlı çıkışında asfalt yoldan ayrıldık ve tatlı bir meyille yükselen güney yönündeki bir patikadan yürümeye başladık. Yükseldikçe Bayramlı’nın evleri, konumlandığı tepenin üstünde bir öbek şeklinde ortaya çıktı. Bu yöredeki evlerin çatılarında örtü malzemesi olarak, uzun yıllardır kayrak taşlardan elde edilen levhalar kullanılıyor. Son yıllarda kullanımı giderek azalsa da; Bayramlı’da ve Çınardibi’ndeki (Kavakalanı) evlerin bazılarında, hala bu kayrak taştan çatı örtülerini görmek mümkün.

 

 
Bayramlı çıkışında; Armutlu asfaltından ayrılarak bu patikadan ilerledik. 

 
Güzelim patikalardan yürüdük; Çınardibi'ne (Kavakalanı) doğru... 

Yol boyunca kızılçamlar, bitki örtüsünün en önemli unsuru olarak karşımıza çıktılar. Yer yer açılan kirazlıkların baskısıyla daha yukarılara çekilmiş de olsalar, Kavakalanı’na dek bizi hiç terk etmediler. Bir süre patikayı takip ettikten sonra, patika ortadan kalktı ve kiraz bahçeleri başladı. Demek ki yürüdüğümüz patikaların çoğu, kiraz bahçelerine ulaşabilmek için köylüler tarafından açılmıştı. Ama daha önce baktığımız haritadan aklımızda kaldığına göre, üst düzlemde bir orman yolu olmalıydı. Çoğu kez yaptığımız gibi orman yoluna ulaşmak için, yer yer birbirlerinden sekiler ve dar patikalarla ayrılmış kirazlıkların içine daldık.

 
Kiraz bahçelerinde; ağaçlar domur domur...

 
Kirazlıklar içindeyiz. Arkamızda Mahmut Dağı...

 
 Çiçeğe hazırlanan kiraz ağaçları

Ilık giden havalar nedeniyle, kiraz ağaçları çiçeğe hazırlık halindeydiler. Bütün dalları, neredeyse eli kulağında patlayacakmış gibi irileşmiş tomurcuklarla kaplıydı ağaçların. Yukarılara doğru ormanın sınırındaki bir kirazlığın içinde Bayramlılı bir köylü ile karşılaştık. Kendisi, bahçe içinde; İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin besiciliği teşvik kapsamında köylü dağıtığı üç-dört koyunu için, yazın gölgelik olarak kullanmak üzere bir çardak yapmaktaydı. Önce selamlaştık, daha sonra ayaküstü bir süre sohbet ettik. Bulamadığımız orman yolunu sorduk ayrılırken. Yukarıdaki ormanla sınır çizgisinde yer alan kirazlığının kapısını işaret ederek, “hemen üzerinde” dedi. Vedalaşıp ayrıldık yanından. Ucu çatallı bir dalla tutturulmuş; eğreti asma kapıdan çıktıktan sonra, ormanın kıyısından güney yönündeki vadiye doğru inen yola kolayca eriştik.

 
Kiraz ağaçları

 
Kiraz bahçelerinden ormana doğru...

 
Yükseldikçe Armutlu Vadisi'nin topografyası belirginleşti.

Orman yolundan; çevremizdeki topografya, gayet güzel bir şekilde görünmekteydi. Güneybatı yönünde uzanan Armutlu Vadisi ve ona paralel ilerleyen Bayramlı-Çınardibi asfaltı görüş alanımızdaydı. Çevremizdeki bütün sırtlar, Bayındır’a dek yoğun şekilde kızılçam ormanlarıyla kaplıydı. Doğu yönündeki sırtlardan altımızdaki vadiye doğru yönelmiş çok sayıda sel yatağını geçtik. Bütün bu küçük derecikler, yağmurlarla uyanıp, aşağıdaki Armutlu Deresi’ni beslemekteydi. Ama başka neler besliyordu bu dereyi acaba? Orman içindeki patikadan yürürken Çınardibi’ne doğru son virajı döndüğümüzde, ulaştığımız Armutlu Deresi kıyısındaki manzara dehşet vericiydi. Manzarayı yerine gelince tekrar analım.

 
Yürüyeceğimiz orman yolu, ayaklarımızın altında...

 
Yol boyunca yosunlara rastladık. Üzerlerine kırağı vurmuştu geceden.

Döndük arkamıza baktık; bütün heybetiyle Mahmut Dağı ardımızda kalmıştı.

Vadiye doğru yönelen sel yataklarında çoğunlukla çınar ya da yerel söylemiyle kavak ağaçları yoğundu. Ama kış nedeniyle hepsi çırılçıplaktı. Kuzeye bakan gövdelerinin diplerinde yosun öbekleri oluşmuştu. Orman yolunda ilerlerken, Armutlu Deresi’ne doğru iki çeşmeyi geçtik. Az da olsa suyu akmaktaydı çeşmelerin. Bu çeşmeler ve sel yataklarındaki tahkim edilmiş menfezler, yürüdüğümüz orman yolunun eski zamanlardan beri Bayramlı-Çınardibi arasında ulaşımı sağlayan bir alternatif yol olduğu düşüncemizi güçlendirdi.

 
Çınardibi'ne doğru; orman yolunda...

 
Gölgede kalmış bir sel yatağı; kırağının etkisi altında...

 
Yolumuzun üstünde kırağı vurmuş bir sığır kuyruğu...

 
Bayramlı-Çınardibi orman yolunda rastladığımız ilk çeşme

Yürürken arkamızı dönüp baktığımızda gördüğümüz en yüksek tepe, Bayramlı’nın arkasındaki heybetli görünümüyle Mahmut Dağı’nın zirvesiydi. Dağın ön planında ise, bir dizi rüzgârgülü bazen dönüp, bazen durmaktaydılar. Bir süre sonra batıya doğru dönen toprak yolda yürümeye devam ettik. Yolun vadiye bakan kıyısında çok sayıda akasya ağacı vardı; bir tür korkuluk gibi yolun kıyısını koruma altına almışlardı sanki. Burada durup kuzey yönündeki vadinin derinliklerine doğru baktık; çok uzaklarda bir vadinin yamacında, Bayramlı köyünün silueti seçilmekteydi. Üstüne, onu aydınlatan parlak bir öğle güneşi vurmuştu.

 
Mahmut Dağı ve pervaneler...

  
Sel yataklarında çırılçıplak çınar ağaçları...

Vadiye doğru yol kıyısında sıra sıra akasyalar...

 
Bayramlı'ya bakış; uzaklardan...

Vadinin kıyısı boyunca ormanın içinden yürümeyi sürdürdük. Son virajı dönünce Armutlu Deresi ve Armutlu asfaltına iyice yaklaştığımızı anladık. Yol yine tatlı bir eğimle dere yatağına doğru alçaldı ve işte biz, dere yatağının iki yanında yer alan çınar ağaçlarıyla kaplı bu güzelim derenin içindeki çevre katliamını, o zaman fark ettik. Derenin içi; her türlü inşaat atığı, kırık dökük mobilya malzemesi ve plastik çöplerle doluydu. Bunların dışındaki organik çöplerin hiç birini saymıyoruz. Burayı ancak kepçe ile temizlemek mümkündü. Çünkü çöplerin boyutları elle taşınamayacak ölçüde büyük ve havaleli idi.

 
Armutlu Deresi kıyısındayız.

 
Derenin içinde her türlü atık mevcuttu.

 
Armutlu Deresi'ne ulaştığımız yol

 
Çınardibi'ne gider.

Yolun dereyle kavuştuğu noktaya yakın çok sayıda ev vardı dere kıyısında. Düşündük; acaba bu evleri yapanlar ve içinde oturanlar, bu manzaradan hiç mi rahatsız olmadılar? Aklımıza şu da geldi; acaba bu berbat görünümlü manzaranın oluşmasında onların da katkısı var mıydı? Ne olursa olsun; bu çevrede yaşayan insanlar olarak; çevreye layık görülen bu davranışlar, mutlaka onları da rahatsız etmiş olmalıydı. Yakındaki Çınardibi köyünün bir muhtarı, mutlaka vardı. Devlet onun aracılığıyla temsil edilmekteydi bu köyde. Şöyle düşündük; en azından köyü yöneten birisi olarak; ilçe ve büyük şehir belediyesini bilgilendirip bu konuda yardım istese, bu pisliği temizletse ve neden olanlar hakkında gerekli makamlara bir devlet görevlisi olarak suç duyurusunda bulunsa, acaba daha iyi olmaz mıydı? Böyle düşünceler geçti aklımızdan, dereye bakarken…

 
Çınardibi ya da Kavakalanı göründü karşımızda.

 
Köye girerken çınarlarla kaplı bir dere yatağından geçtik.

Dere kıyısından ayrılıp yeniden ormana döndük ve kıyısından Çınardibi’ne doğru ilerleyen toprak yolu takip ettik. Bir süre sonra köy, evleri ve tütmekte olan bacalarıyla bir yaşam mekânı olarak belirdi karşımızda.

 
Çınardibi'nde meydana giden sokaklardan birindeyiz.

Çınardibi ya da Kavakalanı’nda…

Köyün merkezine kuzeybatı yönünden, asırlık çınar ağaçlarıyla kaplı bir dere yatağını aşarak girdik. Geleneksel köy evlerinin yerlerini, giderek betonarme evler almıştı son zamanlarda. Ama yine de kış şartlarının ağırlığı göz önüne alınarak, evlerin cepheleri kayrak taşlarla kaplanmıştı. Kaplama taşların arasındaki derz kanalları ise, siyah renkli boyalarla örtülerek dekoratif bir izlenim yaratılmaya çalışılmıştı; hepsi sanki aynı ustanın elinden çıkmış gibiydi.

 
Çınardibi köy meydanı

 
Engin'in Cevizaltı kır lokantası; bir konfor alanı...
(Kasım 2018)

Çınardibi köyü, yaklaşık 700 metre yüksekliğinde bir yayla üzerinde yer alıyor. Güneye doğru ilerleyen Armutlu asfaltı, Dernekli ve Dağteke sapaklarını geçtikten sonra, Küçük Menderes Ovası’na hâkim bir virajlı yolu takiben Bayındır’ın ovadaki Kızılcaova köyüne ulaşıyor. Çınardibi de Bayındır’a bağlı bir köy aslında. Köyün kuruluşu 19.yy.ın sonlarına dek uzanıyor. Köydeki yaşlıların anlatımına göre, köy 1890’lı yıllarda 6 aile tarafından kurulmuş. Giderek Pomak nüfusu buraya çekerek zamanla gelişmiş ve büyümüş. Hemen doğusunda yer alan Osmanlar, Yiğitler Vadisi’ndeki Kamberler ve Kurudere ile yakınlardaki Dernekli, Dağteke ve Armutlu Vadisi’ndeki Bayramlı köylerine göre daha büyük ölçekli bir yerleşim. Köyün bugünkü nüfusu ise, şehirden gelip buralarda dağ evi yaparak yerleşenlerle birlikte yaklaşık 450-500 kişi civarında… Köyün güneyine doğru çıkışında; orman içinde bir piknik alanı ve köyle bu alan arasında konumlanmış çok sayıda çiftlik evi yer alıyor. Yine Armutlu asfaltı üzerinde ve güney çıkışında; eşi ile burayı yoktan yaratan değerli kardeşimiz Engin’in Cevizaltı kır lokantası var. Hafta sonları İzmir’den, Torbalı’dan ve Bayındır’dan gelen konuklarını canla başla ağırlayan Engin kardeşimiz, eşi Ayşe Hanım’ın sunduğu Pomak mutfağından örneklerle de gelenlerin gönlünü fethediyor. Ne mutlu ona…

 
Çınardibi meydanında çınar ağaçları

 
Çınardibi meydanında Engin'in kahvehanesi

Köye adını veren çınarlarla kaplıydı meydan. Kıyısından geçen yoldan; yüksekçe bir seki ile ayrılmış bulunan meydanda, onu çepeçevre saran çok sayıda dükkân ve kahvehane vardı. Çınar ağaçları oldukça yaşlıydı ve yapraklarından tamamen azade durumdaydılar. Meydana bakan kahvehanelerden birinden içeri girdik. Yemek vakti gelmişti. Köşedeki bir masaya çekilip çaylar eşliğinde yanımızda getirdiklerimizi afiyetle yedik. Yaklaşık 1 saatlik bir yemek ve dinlenme molası sonrası kahvehanedekilerle vedalaşıp, köyün doğu yönündeki çıkışına doğru yürüyerek meydandan ayrıldık.

 
Bayramlı'ya dönüş yolunun başındayız.

 
Yolumuz üstünde çok sayıda kır evi vardı.

 
Bir başka kır evi

Köyün çıkışına doğru harap vaziyette birkaç evin yanından geçtik. Osmanlar’a doğru, bir süre asfalt yoldan yürüdük. “Küme evleri” etiketli çok sayıda çiftlik evi vardı çevremizde. Kiraz bahçeleri içinde; kimisi mütevazı, kimisi daha konforlu düzeyde mekânlardı bunlar. Tepeye doğru bir fidanlığın karşısındaki yoldan yeniden kuzeye doğru döndük. Amacımız, Çınardibi’ne gelirken yürüdüğümüz yolun yukarılarından geçen bir başka orman yoluna erişmekti. Bu amaçla kızılçamlarla kaplı bir orman yoluna daha girmiştik. Bazen yükseldi topografya, bazen de alçaldı. Bir süre sonra kır evlerinin yoğun olarak bulunduğu bir vadiden geçtik. Yolda bugünün yegâne çiçekleri; çiğdemler ve sarı renkli su düğün çiçekleriyle karşılaştık. Çiğdemler nedense yolun tam ortasında açmışlardı; yaşamları için en uygun yer orası mıydı? Su düğün çiçeklerinin mekânı ise yolun kıyısındaki çimenliklerdi.

 
Bayramlı yolunda kirazlıklar ve kızılçam ormanları iç içe...

 
Çiğdemler

 
Yosun öbekleri; buzlarından kurtulmuş.

 
Su düğün çiçekleri

Ormanın içinden ilerleyen yol bir süre sonra doğuya doğru döndü ve Bayramlı köyüne göre ters yöndeki bir rampaya doğru yükselmeye başladık. Haritadan kontrol edince yanlış yolda olduğumuzu anladık. Geri dönüp ormanın içine girdik. Daha aşağılarda Çınardibi’ne gelirken yürüdüğümüz toprak yolu, kızılçamların arasından seçebiliyorduk. Yol burada bitmişti, ama gideceğimiz yön artık belliydi. Ormanın içinden bir bozuk patikayı takip ederek toprak yola indik.

 
Orman içindeki bozuk patikadan inerken... 

Dönüş yolunda aynı noktadan Bayramlı'ya yine baktık.

Bundan sonrası artık kolaydı. Zaten kıvrıla kıvrıla Bayramlı’ya doğru yönelen yol; bir süre sonra bizi, gelirken orman sınırında terk ettiğimiz kiraz bahçesinin kıyısına kadar ulaştırdı. Biz Bayramlı’dan Çınardibi’ne kadar gidip gelmiştik, ama köylü, hala kirazlığında koyunları için hazırladığı çardak ile uğraşmaktaydı. Ama belli ki günün sonuna geldiğinin o da farkındaydı. Biz selam verip, bir alt düzlemden köye doğru ilerleyen bahçeler arasındaki yola doğru indik. Bir süre sonra arkamızdan o da yetişti bize. Yol kıyısında heybemizden çıkardığımız mandalinalardan ikram ettik kendisine. Sabahki sohbetin kalan kısmı, yol kıyısında nihayete erdi. Bayramlı’ya kadar beraber indik patikadan. Koyunlarının olduğu damı işaret ederek, onlara yem vereceğini söyleyip vedalaştı bizimle.

 
Dönüş yolunda...
 
Yeniden kiraz bahçelerinde...

Bayramlı'ya inerken...

Bu veda, bizim için de günün sonu anlamına gelmekteydi. Sabah Bayramlı’dan saat 11.30 gibi ayrılmış; yaklaşık 3 saat sonra Çınardibi’nin merkezine ulaşmıştık. Burada verdiğimiz 1 saatlik yemek ve dinlenme molası sonrası, dönüş yoluna saat 15’de çıkmış, yaklaşık 2 saatlik bir yürüyüş sonrası Bayramlı’ya ulaşmıştık. Yavaş bir tempo ile gün boyu yaklaşık 5 saatlik bir yürüyüş yapmış ve toplamda 13 km. kadar bir mesafe kat etmiştik. Bu da bize yeter de, artardı bile. Gerisi Allah kerim…

Dipnotlar:
(1)     Fotoğraflar, belirtilenler dışında yürüyüş sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder