31 Mayıs 2014 Cumartesi

AYDIN DAĞLARI'NDA EREN BABALARIN İZİNDE-2




KERTİL BOĞAZI YOLUYLA YAMANDERE VADİSİ’NDEN DİBEKÇİLER YAYLASI’NA

15 Mayıs 2014
İbrahim Fidanoğlu

Aydın Dağları’nın kuzey yüzü, Tire’ye ve biraz daha ötede göz alabildiğine uzanan Küçük Menderes Ovası’na bakar. Doğudan batıya; Ege Denizi’ne dik olarak uzanan bu dağ sırası, her iki yakasında yer alan iki büyük ovanın tarih boyunca sahip olduğu bereketinin de kaynağıdır. Dağın saklı dünyasında vücut bulmuş derin vadilerden beslenen bu bereket, binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşmış bu toprağın insanlarının yarattığı mitolojiyi, destanları ve hayatın ta kendisi olan tarihini beslemiştir. Dağı aşan onlarca geçidin bir kaçı da Tire’nin sırtlarından başlar. Bugünkü yolculuğumuzun konusu olan güzergâh da böyle bir geçidi içinde barındırmaktadır.

Tire-Karaca Ali Mahallesi'ndeki Karacaali Hasan Efendi Camisi'nin avlusundaki Aydınoğulları zamanından kalma yaklaşık 700 yaşındaki anıt kara servi

 Anıt serviye alttan bakış; yıldırımla yaralanmış kolları

Tire’nin en eski mahallelerinden birisi olan Karaca Ali Mahallesi’nin hemen altından geçip Aydın Dağları’na doğru tırmanan yol, bir süre sonra baharla beraber yeniden yeşile bürünmüş yüksek yamaçlarda asılı bir tablo gibi karşımızda duran Dallık Köyü’ne ulaşır. Köyü biraz geçince, dağın arka yüzüne doğru sarktığınızda; bazen birbirine paralel uzanan, bazen de daha ileride birbirini kesen derin vadiler karşılar sizi. Bu vadilerden birisi Peşrefli’nin üstünde yükselen Karakaya’nın hemen arkasından İncirliova yönünde derinleşen ve sonunda İkizdere Vadisi’ne kavuşan Yamandere Vadisi’dir. Bu vadiden bir sıra dağ yükseltisi ile ayrılan diğer vadi ise Dibekçiler Vadisi’dir. Hemen üst düzleminde Aydın Dağları’nın en yüksek tepelerinden olan Çaldede Zirvesi’nin yükseldiği bu vadinin yamaçları, kuzey doğu yönünde Ovacık Yaylası’na doğru yükselerek Tire Yörüklerinin büyük göç sonunda yerleştikleri yeni yurtları Dibekçiler Yaylası’nı oluşturur.

 Dallık Köyü

Yamandere Vadisi'nde zeytin terasları

Yamandere Vadisi

Dibekçiler, bugün Küçük Menderes Ovası’na bakan Aydın Dağları’nın eteklerine saçılmış onlarca köyün de çıkış noktasını oluşturmaktadır. Yöreye dair daha önceki yazılarımızda(1) da belirttiğimiz gibi; Orta Asya’dan Anadolu’ya yönelen ve türlü serüvenlerle yüzlerce yıllık bir zaman dilimine yayılan Türkmenlerin büyük göçünün şifrelerini de bu toprakların barındırdığını söylemek yanlış olmaz. Örneğin her yıl Eylül ayının ilk Pazar günü Dibekçiler Yaylası’nın üzerindeki Çaldede Zirvesi’nde bulunan bir eren babanın mezarı başında; Aydın Dağları’nın iki yakasındaki köylerden sökün edip gelen binlerce Yörük’ün katılımıyla gerçekleştirilen Çaldede Mahyası, böyle bir toplumsal belleğin dışa vurumu gibidir.

 Çaldede'nin başında tüter bir ocak... 
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Yürüyüş rotası 14 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

 Çaldede'nin eteklerindeki yegane yeşillik; Çaldede Mahyası'nın gölgesinde düzenlendiği asırlık çınarlar
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

2006 yılında Dibekçiler Yaylası'nda Çaldede Mahyası; mutfakta telaş var.
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Aydın Dağları'nın iki yakasından Çaldede Mahyası'na gelen Yörükler
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

20.yy.ın ikinci yarısına kadar uzanan Yörüklerin dağdan düze iniş serüvenleri, aslında biraz da acılıdır; Osmanlı’dan başlayarak, yerleşik hayata zorlanan göçerlerin Tire özelinde de benzer sancıları yaşamış olmaları kuvvetle muhtemeldir. Bugün Tire’nin sırtını yasladığı Güme Dağı’nın yamaçlarında yer alan Canbazlı Köyü’ndeki köylülerden yıllarca önce dinlediğimiz şu söylence de Tire’nin temsil ettiği yerleşik hayatla Dibekçiler Yaylası’nın ve Aydın Dağları’nın saklı dünyasının temsil ettiği çileli göçerliğin çatışmasını anlatmaktadır.

Çaldede Mahyası'nda Dibekçiler Yörükleri'nin canlanan kutsal hatırası
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Çaldede Zirvesi'nden Aydın Dağları'na bakış
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Bu mahşeri kalabalık nereye gider?
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

  Çaldede'nin başında; Aydın Dağları'na ve derin vadilere karşı...
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

  Çaldede'den talep edilen varidat; "Başımı sokacak bir evim olsun!"
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.) 

Çaldede, dağlardaki Yörüklerin koruyucusu ve önderidir. Onun mekânı dağların zirveleridir. Bir de Tire’de yaşayan Eskici Baba vardır. Zaman zaman bu iki eren birbirlerine birtakım hediyeler gönderirlermiş. Çaldede, Eskici Baba’ya sepetin içinde dağların şerbet suyunu, buna karşılık Eskici Baba da Tire’den pamuk içinde ateş gönderirmiş. Bir gün Çaldede, Eskici Baba’yı mekânında ziyaret etmek için Tire’ye inmiş. Büyük ihtimalle Eskici Baba, ticaretle uğraşan çarşı eşrafını temsil etmektedir. Çaldede de; davarlarının ardından bir türlü göçmekten vazgeçmeyen ve yerleşik hayata karşı direnen dağlı Yörükleri… Çaldede, Eskici Baba’nın dükkânına girdiğinde yanında götürdüğü su dolu sepeti duvara asmış. Hoş beş hasbıhalden sonra bir ara Çaldede başını çevirip dükkânın önünden geçen bir kadına doğru bakmış, tam o sırada duvardaki sepetten su damlamaya başlamış. Eskici Baba, kaldırmış kafasını işinden ve Çaldede’ye “kendine gel” diye seslenmiş…

Çaldede'nin makamı
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Çaldede'nin makamı başında kutsal ibadet
(Eylül 2006'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Bu söylence, dağların saf ve temiz Yörüklerine yerleşik şehirli hayatın ve onun bağrında yeşeren ve “rızkın onda dokuzu ticaretin” yarattığı zenginliği muhafaza etmeye yönelik şehirli kültürün eleştirel bir bakışıdır. Dağa karşı şehirliyi, göçerliğe karşı ticareti ve yerleşik hayatı, Horasan Erenlerinin doğadan beslenen naif inanç sistemine karşı dogmaları savunan bir inanç sistemi… Aslında bu söylence açıkça, Çaldede’ye karşı Eskici Baba’yı tutmakta, Çaldede’yi nefsine sahip olamayan ve Eskici Baba’nın yanında ondan laf yiyecek bir düzeye indirgeyen yanlı bir bakışa sahip bulunmaktadır. Bu da; Osmanlı’nın, özellikle beylikler dönemi sonrası Anadolu birliğini sağladıktan sonraki devlete giderek hâkim olan muhafazakâr bakışın yansımasından başka bir şey değildir.”(2)

 Yamandere Vadisi'nin kıyısında Küçükburun Köyü'ne ilerleyen yol

Tepenin arkası, Dibekçiler Yaylası

 İncirliova yönünde derinleşen Yamandere Vadisi

Yüzlerce yıl Aydın Dağları’nın zirvelerinden aşağıdaki ovaya uzanan bu çekişmenin beslendiği bir koridor vardır; Dibekçiler Yaylası’ndan Yamandere Vadisi’ne inen. Dibekçiler Yörüklerinin Kertil Boğazı adını verdikleri bu dar geçit, Yamandere Köyü’nün biraz ilerisinden güney yönünde yükselen tepelerin sırtlarına doğru çıkan bir toprak yolla başlar şimdi. Bu yolun açılış amacı, bugün Yamandere Vadisi’ne bakan sırtlara saçılmış birbirinden uzak konumdaki Yörük evlerine (sanki eski Yörük çadırları gibi) ulaşmak için olmalıdır. Ama yolun bittiği yerden İncirliova yönünde derinleşen vadinin bir yamacına yaslanmış gösterişli bir kaya, sanki bu boğaz üzerinde bir denetleme noktası gibidir. Çünkü sanki bir gemi pruvası gibi aşağıdaki uçuruma doğru uzanan bu dev kaya kütlesinin hemen yanında başlayan bu sevimli patika, yolcuyu Dibekçiler Yaylası’nın uzandığı bir diğer vadinin kuzey doğu yamaçlarına taşır.

 Gezginler, Kertil Boğazı'nda
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)

Kertil Boğazı'nda bir patikadan yürüyoruz.
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)

Dibekçiler'e tırmanırken Yamandere Vadisi'ne bakış

Bu boğazdan aşağılara sanki bir sel gibi akarak inen Dibekçiler Köylüleri için bu zahmetli yolculuklar acaba kaç saat, kaç gün sürerdi o günlerde? Bir günde varıp dönebilirler miydi Dibekçiler’deki yurtlarına? Dağlarda hayvanlarının peşinden göçerlik hayatının çileleri ile yoğrulan bu güzel insanlar, aşağılara doğru yaptıkları bu yolculuklarda gün geldi ticaret denilen o al-ver dünyasının girdabına sürüklendiler ve yukarıda sözü geçen lakırdılar türedi bu toplumun belleğinde… İronik olan bir şey varsa; o da bizim bu hikâyeyi Canbazlılı köylülerden dinlediğimiz yerin Çaldede Mahyası’nın düzenlenmiş olduğu Aydın Dağları’nın Çaldede Zirvesi’nde dinlediğimizdir.

 Yamandere Vadisi'nde köfün lalesi (tulipa armena var.lyca)

 Gezgin, Kertil Boğazı'ndaki muhteşem kayadan vadinin derinliklerine bakıyor.

Kertil Boğazı'ndaki uçuruma doğru uzanmış o muhteşem kaya

Kertil Boğazı, Dibekçiler Yörüklerinin anlattığına göre; her yılın Ekim ayında daha sıcak bölgelere ulaşmak için güneye doğru göçen göçmen kuşlarının da göç yollarına paralel bir rotada yer almaktadır. Yörüklerin Tire rotası ile kuşların göç yolunun çakışması da ayrı bir güzellik olsa gerek.

 Kertil Boğazı'ndan gezginlerin geçişi
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)

Yüzlerce yıl Yörüklerin takip ettiği bu rotayı bir kez de biz Yamandere Vadisi’nin dibinden Kertil Boğazı yoluyla Dibekçiler’e tırmanmak için kullandık. Yamandere Vadisi’ne Dallık Köyü üzerinden ulaştık. Dallık yolundan dağın arka yüzüne döndüğümüzde hava birden değişti. Hava sıcaklığı Tire’de 26-27 derece civarındayken tırmandıkça hızla düştü; sıcaklık, Yamandere Vadisi’nde 16, Dibekçiler Yaylası’nda ise 12 derece civarındaydı.

 Kertil Boğazı'ndan Yamandere'den Küçükburun Köyü'ne doğru kıvrım kıvrım ilerleyen yol

Yamandere Vadisi boyunca devam eden asfalt yolu takip ederek önce Tire’nin en küçük köyü diye bilinen ve vadinin ucundaki kör bir noktada konumlanmış Küçükburun Köyü’ne uğradık. Dallık’tan itibaren yol kenarına bırakılmış boş plastik bidonlar dikkatimizi çekmişti. Bu bidonlarla yol kenarına vadinin uzak köşelerinden bırakılan sabaha karşı sağılmış sütler, erkenden süt toplama merkezleri tarafından alınıp boşaltıldıktan sonra yine aynı noktaya bırakılırmış. Vadinin sütünün bu şekilde toplandığına da bu şekilde tanıklık etmiş olduk.

 Yamandere Köyü'nde küçük bir mezarlık; evler gibi mezarlıklar da birbirinden uzakta...

Yamandere düzlemi

Küçükburun Köyü’nde kısa bir süre oyalandıktan sonra, yeniden Yamandere Köyü’nün bulunduğu üç yol ağzına geldik ve arabamızı biraz yukarıda; Çeriközü Yayla Mevkii’nde bıraktık. Çeriközü Köyü, Yamandere Vadisi’nin kuzey yakasında ve aşağı yukarı Küçükburun Köyü’nün karşısına denk gelen bir konumda yer alan bir başka yayla köyü idi.

 Gezginler, Kertil Boğazı'nda bir geçiş noktasında
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)

Yamandere Vadisi’nin iki yakası kestane ve özellikle ceviz ağaçlarıyla kaplıydı. Suyu seven ceviz için buradan daha iyi bir yer olabilir miydi? Vadinin derinlerinden akan iki ayrı derecik, vadinin bütün sularını toplayarak Yamandere Köyü’nün hemen ilerisinde birleşip İkizdere Vadisi’ne doğru usul usul akıyordu.

 Kertil Boğazı'nda bodur porutlar (katırtırnakları)

 Yamandere Vadisi'nde ağaç çilekleri çiçekte...

 Deve dikenleri ve katırtırnakları bir arada...

Yamaçları sarmış sapsarı katırtırnakları (porutlar) ve gevenleri andıran boyutta onlarla akraba bodur porutlar, ovadakilerin aksine hala çiçekleri geçmemiş erguvanlar, siyah dilimli kırmızı gelincikler, bembeyaz çiçekleriyle ağaç çilekleri, papatyaların türlüsü binbir çeşit nebat vadiye ulaşan baharın alametleriydi. Yamandere Vadisi’nde cevizler, çiçekte iken; daha yükseklerdeki Dibekçiler Yaylası’nda daha uyanmamışlardı bile. İşte bugünkü kat ettiğimiz yükseklik, bitki örtüsüyle ilgili bu faz farkının nedeniydi. Yamandere’de 825 metre olan rakım, Dibekçiler Yaylası’nda 1350 metreye ulaşıyordu.

 Dibekçiler Yaylası'nda bodur katırtırnaklarının güzelliği

ve Dibekçiler Yaylası'nda papatyalar

 Dibekçiler Yaylası'nda bahar

Kertil Boğazı’ndan ilerleyen patika, bizi Dibekçiler yönüne giden şoseye kadar taşıdı. Tırmandığımız tepeye vardığımızda, aslında bir başka vadinin içine girmiştik bile. Dibekçiler Yaylası’nda; bulunduğumuz kottan (yaklaşık 1250 metre) İncirliova yönünde alçalan yayla formatı, İkizdere Vadisi’ne doğru; giderek derinleşerek bir vadiye dönüşüyordu. Tepede oldukça şiddetli bir rüzgâr vardı. Sıcaklık da yukarıda belirttiğimiz gibi 12 derecelere düşmüştü. 

 Dibekçiler Yaylası

Dibekçiler Vadisi ve sonu bir kör nokta olan karayolu

Dibekçiler Yaylası

Dibekçiler Köyü, bugün yaklaşık 10 km.yi bulan vadinin iki yamacına yayılmış birbirinden uzak konumda onlarca evden oluşuyor. Bu nedenle de ilk bakışta köyün varlığı ve nerede başlayıp nerede bittiği anlaşılamıyor. Dibekçiler’e inen yamaçlardaki bütün dere yataklarına son yıllarda ceviz fidanları dikilmiş. Ayrıca yaylanın her tarafında da ceviz ve kestane ağaçları hâkim bitki örtüsünü oluşturuyor. Yaylada yeni yeni uyanmakta olan doğanın bu hali, vadinin sessizliğine de yansımış gibi. Yayla sakinleri, aşağılardan buralara çıkmamışlar daha. Yamaçlara saçılmış evlerin çoğunda henüz hayat belirtisi yok gibi. Olanlar ise, tütmekte olan bacalarından anlaşılıyor.

 Dibekçiler'den Yamandere'ye inerken; arı, diken ve morun çekiciliği

Dibekçiler Yaylası

Dibekçiler Yaylası’nda; iki yıl önce Eğridere Vadisi’nin üstünde yer alan Karaçamur Yaylası’na yaptığımız yürüyüşte, başlangıç noktamız olan Söğüt Gediği’ne kadar yürüdük. Söğüt Gediği, bu kez yürüyüş parkurumuzda dönüşün başladığı nokta olmuştu. Bir süre yürüyüşümüzü Karakaya Tepesi’ne paralel, asfalt yoldan sürdürdük. Yamandere Vadisi, yolun hemen altından aşağılara doğru uzanıp gidiyordu. Amacımız, Yamandere Vadisi’ne inen bir patika bularak, asfalttan ayrılmaktı. Kısa süre sonra dereye doğru inen yamaçta bazen toprak bir yol, bazen patika şeklinde devam eden bir yol gördük. Uygun bir yerden vadinin yamaçlarına doğru alçaldık. Ancak toprak yola ulaşmak, tarla sınırlarını korumak amacıyla konulmuş dikenli çalılar nedeniyle oldukça zor oldu. Bir süre sonra yamacın aşağılarında köpek sesleriyle birlikte evler başladı. Zaten biraz daha ilerleyince toprak yola vardık. Bu yolu takiben bir süre sonra Yamandere Köyü’ne inen asfalta yeniden ulaştık. Köşede suyu akmayan bir çeşmenin başında bir an için soluklandık. Önümüzdeki evin bacasından duman tütüyordu. Demek ki evde soba yanıyordu hala…

 Yamandere Vadisi ve evler

Yaklaşık 3 km.lik bir yürüyüş sonrası Yamandere Köyü’ne yakın bir konumda bıraktığımız arabamıza ulaştık. Toplamda ise 14 km yürümüştük. Dağları ve dereleri aşmış, yemek zamanını bir hayli geçirmiştik. Yemek için daha önceleri birkaç kez uğradığımız Büyükkemerdere Köyü’nün kahvehanesini seçtik. Yamandere Vadisi’ni Dallık-Büyükkemerdere-Dibekçiler üç yol ağzına kadar yeniden kat ettik. Üç yol ağzından; Horasan Erenlerinden Sarı İsmail Dede’nin makamının da bulunduğu Büyükkemerdere Köyü’ne doğru saptık. Köyün kahvehanesine ulaştığımızda, Hasan Hoca’nın tanıdıkları karşıladı bizi. Kısa bir muhabbetten sonra; yeni demlenen tazecik çayların eşliğinde yanımızdaki yiyeceklerimizi gecikmiş de olsak afiyetle yedik. Üstüne içtiğimiz yorgunluk çayları ise, vadinin yamacına yaslanmış Büyükkemerdere Köyü’nün evlerinin manzarası eşliğinde günün ödülü gibiydi.

 Büyükkemerdere Köyü
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)

 Büyükkemerdere Köyü kahvehanesi
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)

 Köyün kahvehanesinden Büyükkemerdere Köyü'ne bakış
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)

Büyükkemerdere Köyü, Yamandere Vadisi’nin kuzey batısında yine İncirliova yönünde alçalan bir başka vadinin hemen başında yer alıyor. Yörenin eski yerleşimlerinden olan köy, özellikle Horasan Erenlerinden Sarı İsmail Dede’nin yakın zamana kadar başında mahya düzenlenen kabri (ya da makam mezarı) ile öne çıkıyor. Yaşlı serviler altında büyük bir sessizliğin hâkim olduğu mekân, son zamanlarda elden geçirilmiş ve şükür yemekleri için kapalı bir ortam oluşturulmuş. Yalnız garip olan kabir başında yüzlerce yıldır düzenlenen kadim ritüel, yüzyıllardır Türkmenlerin büyük göçünün toplumsal belleğe kazınmış olan izlerinin üstüne bina edilmiş olan mahyaların anlamını yok edercesine, Kutlu Doğum Haftası bilmecesine(3) kurban edilmiş gibi. Bunu da belki; ülkedeki toplumsal belleğin yaşadığı büyük “şizofreni”ye bağlamak gerek.

 Büyükkemerdere Köyü'nde Sarı İsmail Dede'nin makamı
 (Şubat 2004'te İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Büyükkemerdere Köyü'nde Sarı İsmail Dede'nin makamı
(Şubat 2004'te İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

 Sarı İsmail Dede'nin makamında yer alan sarı su
(Şubat 2004'te İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.) 

Sarı İsmail Dede, bir ucu Hünkâr Hacı Bektaş Veli ‘ye kadar dayandırılan bir kutsal silsilenin inanç erlerinden biri aslında. Bu anlamda Anadolu’nun derin tarihinde önemli bir yeri olan bir kimlik olarak öne çıkıyor. Yaşam pratiği ile Türkmenlerin Anadolu’da kök salmasına ve kadim bir halkın kimlik savaşında ayakta kalmasına ön ayak olmuş bu isimli-isimsiz kahramanlar, bugün Anadolu’nun yüksek zirvelerinde gerçek yada makam mezarlarında(4) hatırlanmaya devam ediyor. Ne mutlu onlara; ne mutlu onları unutmayanlara…


Dipnotlar
(1)    Tire’de Çaldede Mahya Şenlikleri http://dagakactim.blogspot.com/2012/07/tirede-caldede-mahya-senlikleri.html ; Eğridere Vadisi’nin üst düzleminde yer alan Karaçamur ve Ovacık Yaylaları yürüyüşleri için http://dagakactim.blogspot.com/2012/05/tirede-ovacik-ve-karacamur-yaylarina.html adreslerine bkz.
(3)   Özgen Acar’ın Cumhuriyet’teki konuyla ilgili yazısı; bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/60703/Kutlu_Dogum_Haftasi_.html
(4)  Sarı İsmail Dede’nin mezarlarından birisi, bugün Tavas-Denizli karayolu üzerinde bulunan Tekke Köyü’nde bulunmaktadır.
(5)   Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında; yürüyüş esnasında A.Aydemir tarafından çekilmiştir.


Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC